BKV Genel Koordinatörü Ahmet Etem Erenli, Leyla Gencer’i yazdı:
Leyla Gencer’i anlayabilmek için onun sadece opera yorumlarına değil resitallerine de derinlemesine bakmak gerekir. Gencer’in “en büyük başarım” dediği eğitimciliği ile resitalleri arasında ciddi bir bağ görüyorum. Verdiği resitallerin programlarına bakarsanız hepsi birer ders gibidir. Hepsinin sağlam bir alt yapısı vardır. Üzerinde düşünülmemiş ve çalışılmamış tek bir resitaline rastlayamazsınız.
Gencer bu resitalleri sadece büyük operaların salonlarında gerçekleştirmedi aynı zamanda şehirlerde ki küçük bölge tiyatrolarında, son derece düşük ücrete bu konserleri gerçekleştirdi. Opera evlerinde bilinen bol alkış getiren aryalarla doldurmadı programlarını tam tersine yine en bilinmeyenleri buldu, çalıştı ve seslendirdi. Bu konuda çalışmaya başlaması ünlü şef Claudio Abbado’nun desteği ve önerisi ile olmuş ve La Scala’da 1976’da gerçekleştirdiği Chopin konseri bitmeyen alkışlarla karşılanmıştı. Basında “Chopin’le Gelen Zafer” başlıklarıyla değerlendirilmişti. 1979’da yine La Scala’da gerçekleştirdiği resitalden sonra gazeteler resitalle ilgili şu başlıkları atmışlardı “Son Tanrıça”, “Çılgın atmosferde sanatçı izleyicilere 4 bis hediye etti”.
Gencer 1970’lerin ortasında başladığı resital kariyerinde yukarıda da belirttiğim gibi gene “riske” girdi ve bilinmeyene el attı: o güne kadar pek seslendirilmeyen Chopin, Lizst ve Bartok gibi bestecilerin eserlerine resitallerinde yer vermeye başladı, bunu barok besteciler izledi ve Monteverdi, Vivaldi, Carrisimi, Hasse Rameau, Jamelli ve Cimarosa’nın eserleri Gencer’in resitalleri ile tekrar gün yüzüne çıkmaya başladı. Elbette Lied alanının önemli bestecileri de atlanmadı ve Schumann, Fauré, Ravel ve Berlioz’a İtalya’da ki resitallerinde yer verdi.
Gencer’in ilginç temalı konserlerinden birine örnek vermek istersek 1982 Venedik Karnavalı çerçevesinde gerçekleştirilen iki Teatro La Fenice konserini başa koyabiliriz. “Mozart ve Türkler” başlıklı konserlerin öncesinde fuayede sanatçı ile söyleşiler yapıldı ve konserde Türklerle ilgili 20 arya seslendirdi. Konserin sonunda Cemal Reşit Rey ve Hasan Ferid Alnar’ın eserlerine yer verildi.
Gencer yakın dostu büyük tiyatro yönetmeni Giorgio Strehler ile de birçok resitalinde birlikte çalıştı. Strehler’in anlatıcı olarak katıldığı bu resitaller İtalya’da büyük ilgi gördü. Gencer aynı zamanda Strehler’in bazı tiyatro eserlerinde Goethe’nin metni üzerine yazılmış eserleri seslendirdi.
1982 yılının en önemli müzik olaylarından biridir Gencer’in RAI Televizyonunda canlı yayınlanan Donizetti Kraliçeleri programı. Televizyonda Anna Bolena, Maria Stuarda ve Roberto Devereux’da ki Elisabeth karakterlerini yorumlayan Gencer eserler hakkında verdiği geniş bilgilerle adeta genç sanatçıların ufkunu açıyor. “Scuola delle Regina” adı altında DVD kaydı da yayınlanan bu programı Youtube’da izleyebilirsiniz. Türkçe versiyonu ise A.K. Müzik tarafından Borusan Sanat sponsorluğunda yayınlanan Donizetti Queens albümünde yer almaktadır.
Ben maalesef Gencer’i sahnede 1989’da izleyebilmiştim. Elbette kariyerinin sonundaydı (o dönem Gencer kimine göre 70 kimine göre 61 yaşındaydı) ve sesi eskisi gibi değildi ancak o harika piannissimoları hala yerindeydi, sahne hakimiyeti, sahnede ki hareketleri ile tam bir tanrıçaydı. Gözlerinizi ondan ayırmak mümkün değildi. Gencer Magnetizimi bu olsa gerekti.
Gencer’in ülkemizde gerçekleştirdiği bazı resital kayıtlarını TRT Arşivinden izleyebildik. Buna ek olarak yıllar önce 1985 yılı Paris resitalinin videosu Gencer’in yakın arkadaşı Renato Caccamo tarafından bana verildi. Tahmin edileceği gibi koleksiyonumun en önemli parçalarından biri.
Konu Caccamo’ya gelince bu konuda kısaca bilgi vermek isterim: Renato Caccamo ile hatırladığım kadarıyla İstanbul’da Leyla Gencer’in evinde tanışmıştım (sanıyorum 2006 yılı idi) ve hayranı olduğumu öğrendiğinde cebinden bir DVD çıkartmış ve elime sıkıştırmıştı. Bu kayıt Gencer’in 1985 Paris konserinin video kaydı idi ve hemen hiç kimse de olmayan bu kayıt beni inanılmaz mutlu etmişti.
Gencer bana Caccamo’dan sadece birkaç kez “Milano Savcısı” olarak bahsetmiş ama hiçbir zaman dostluklarından veya Caccamo hakkında detay vermemişti. Daha sonra Gencer’in arkadaşlarından öğrendiklerim Caccamo’nun Leyla Gencer’in kariyerinde önemli bir yere sahip olduğunu gösterdi bana.
Caccamo, hayatı boyunca sadece Gencer’in değil hemen her konseri kaydetme ve onları biriktirme ve sevdiği insanlara bu kayıtları hediye olarak verme özelliğine sahipti. Böylece Leyla Gencer’in radyo ve televizyondan yayınlanmayan hemen tüm konserleri elden ele dolaşmaya başlamış ve sonunda bu kayıtlar korsan CD firmaları tarafından piyasaya sürülmüş ve Leyla Gencer’in “Korsanların Kraliçesi” adıyla anılmasına neden olmuştur.
Elbette kayıtlar korsan ve kalitesiz olmakla birlikte Gencer’in uzun kariyerine ışık tutması açısından büyük önem taşıyorlar.
Bu kayıtların bir kısmı piyasaya sürüldü ama bir kısmı hala Caccamo Arşivinde gizli. 2011 yılında hayatını kaybeden Caccamo bu büyük arşivini La Scala’ya bağışladı. La Scala arşivi ile birlikte daha da büyüyen La Scala Kütüphanesinin adı “Leyla Gencer Kütüphanesi” olarak hizmet veriyor.
© Ahmet Etem Erenli
Gazeteci- yazar Zeynep Oral, Leyla Gencer’i yazdı:
with Zeynep Oral |
Bir kadının tüm mevsimlerini en görkemli ve en yalın bir biçimde yaşadı ve ortaya koydu. Divalığın yüceliğiyle; sıradan bir insan olmanın alçakgönüllülüğünü… Her an patlamaya hazır volkan tavrıyla; her daim sevgiye ve şefkate muhtaç kişiliğini… Akılcı, ilerici, çağdaş, evrensel kültürle; ulusal, yerel, ananevi Anadolu kültürünü birlikte harmanladı. Hem çok geleneksel hem de çok moderndi… Tepeden tırnağa dişiydi. Ve çocuk ruhlu… Hem yıldızlar kadar uzak hem bir anne kadar yakın… Kadın olarak da akıllıydı, çalışkandı, yetenekliydi, cesurdu, risk almaktan hiç korkmazdı, cömertti, eğlenceliydi, alımlıydı.
Müzik dünyasında ne denli seçiciyse; yaşamda da o denli titiz ve özenli bir seçiciydi. Hayatta da mükemmeliyetçiydi! Tutkusunun peşinden gitmeyi seçti. Tutkusunu gerçekleştirmek için akıllı bir kadın olmayı ve çok çalışmayı seçti.
“Dinleyiciler senden Tanrıları yeryüzüne indirmeni, her iste¬diklerini vermeni beklerler. O gerilimi yaşarsın. Artık sesin yalnızca bir araçtır. Ve o sana itaat etmek zorundadır. Senin hissettiklerini, onlar da hissettiği an, istediklerini vermişsindir. Ben sahnede tanrılaşıyordum.”
Sahnede Tanrılaştığına inanan, Milano sokaklarında bir kraliçe edasıyla dolaşan, sevmediklerine tepeden bakarak lütfen selam veren, sıkıldığı bir ortamı derhal terk eden diva ile her sahneye çıkıştan önce, “Yapamayacağım, olmayacak, zaten sesim de çıkmıyor” diye korkudan tir tir titreyen çocuk; sevdiklerine, öğrencilerine, kucağını kollarını açıp sarılıp öpen, anaç tavırlı kadın, hep aynı insandı. (Tüm dostları gibi benim için de hep endişelenirdi. Milano’da ya kaybolursam diye korkardı. Dünyayı dolaşan ben niye Milano’da kaybolayım ki?)
Çok cesur bir kadındı: kimsenin göze alamadığı rolleri üstlenmek, bilmediği operaları bir haftada öğrenmekten öte bir cesaret. En büyük maestrolara, opera müdürlerine, “Siz kendinizi ne sanıyorsunuz!” diye kafa tutmak gibi… “Dediğim dedik” inatçılığı gibi… “Bunu ya bildiğim gibi yaparım ya da hiç yapmam” ilkesine bağlı riskler almak gibi…
Cesaretini onurla taşıdı: Divalığın görkemini yaşarken, dünya ülkeleri onu ödüllerle taçlandırırken, opera sahnelerini bırakma kararı aldı. Zirvedeyken bıraktı. Hiç kimseye Leyla Gencer inişe geçti dedirtmedi. Ve o kararı aldıktan sonra kendini gençleri yetiştirmeye adadı. Her kadın gibi o da âşık oldu, sahnede canlandırdığı kahramanlar gibi aşk için ölümleri göze aldı. Ama hiç sadakatsizlik yapmadı. Ve sahnedekinden farklı olarak hayatta kaldı. En büyük aşkı müzikti. Aşkla ve müzikle beslendi.
Vatan aşkı, Atatürk sevgi ve saygısı da sonsuzdu. Adını değiştirmek istediler, İtalyan adıyla hayatı kolaylaşacaktı, asla kabul etmedi. Çeşitli ülkeler pasaport teklif etti, kabul etmedi. Son güne kadar tek pasaportu Türk pasaportuydu… Ankara’da sanatçıların protesto yürüyüşüne katıldığında, gazetecilerin “hayrola politikaya mı atılıyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Hayır ama parti kuracak olsam ilk iş Atatürk Partisi kurardım.”
Eğlenceliydi. Aklına gülünç bir şey takıldığında telefon edip onu hemen paylaşırdı. Gecenin ikisinde, üçünde bile… Ve ilk sözü, “uyumuyordun değil mi canım” demek olurdu. Komikti. Birlikte gülmeyi severdi.
Cömertti. Ev sahipliği, konukseverliği, ikramı, vericiliği sonsuzdu. Evi, sofrası, giyimi, saçı başı hep mükemmeldi. (“Nee! Operaya bu kılıkta mı gideceksin!”, azarlarından bol bol payımı aldım!) Kahkahalarını paylaşır, yalnızlığını gizlerdi. Ve kendisiyle hep barışıktı. Abartmaya bayılırdı: Duygularını, düşüncelerini, kıskançlıklarını, sevgilerini, öfkesini… Türkçe, İtalyanca, Fransızca, İngilizce konuşurken de bırakmak istediği etkiye göre dilini ayarlayabilirdi. (Babaannemle başka, benimle başka sözcükler kullanırdı.)
Kimselere benzemeyen bu Diva’dan en çok duyduğum tümceler şuydu: “Ben hiçbir şey yapmadım. Her şey kendiliğinden oldu. Şans, kader, kısmet…”
© Zeynep Oral
Solist sanatçı, rejisör, dramaturg ve sanat yönetmeni Yekta Kara, Leyla Gencer’i yazdı:
with Yekta Kara |
Peki, nasıl primadonna olunur? Ses ve teknik yeterli mi? Elbette hayır. “Yorumun en büyük düşmanı tekniktir” der ünlü kemancı Yehudi Menuhin. Gerçekten de salt teknik beceriye saplanıp kalmış, “güzel ton üretme” endişesiyle çabalayan, duygudan, yorumdan yoksun, kendini sadece sesine odaklamış şancıların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Oysa primadonna olabilmenin önkoşulu, güzel sesin, sağlam tekniğin ötesinde iyi bir oyuncu, güçlü bir yorumcu özelliğini kazanabilmektir. Tıpkı Leyla Gencer gibi.
Gencer, konuşurcasına şarkı söyler, doğallığının yanı sıra bütün benliğini koyar ortaya. Her tür duygunun gökkuşağını sunar izleyicisine; coşkuyla, tutkuyla canlandırır oynadığı karakterleri. En sıradan, klişe figürlere bile yaşam kazandırmış bir sanatçıdır o.
Yorumculuğunun üstün nitelikleri de elbet bu özelliklerinden kaynaklanır. Usta yorumcu, klasik opera yapısının dar sınırını aşmış, oynadığı rollerin biçemini canlı, yetkin kişiliğiyle yoğurmuştur. Her müzik cümlesine anlam, gerilim ve oyun katabilmiştir. Canlandırdığı farklı karakterlere getirdiği yeni boyutlar, etkileyici anlatımı ve ateşli iç dünyasında bir fırtına gibi esen duygularının dışavurumuyla yalnız çağdaşı sayılan meslektaşlarına değil, genç kuşaklara da yol gösterici olmuştur.
© Yekta Kara
© Hürriyet Kitap
© Photo Şakir Eczacıbaşı
Müzikolog, eleştirmen, gazeteci Franca Cella, yakın dostu Leyla Gencer’i yazdı:
Carnegie Hall 1973 "Caterina Cornaro" with Franca Cella and Ruggero Raimondi after the performance Photo © ERIKA DAVIDSON, NewYork |
Onun da söylediği gibi partisyonda her şey yazılıydı; insanın içini ısıtan, bir anda büyük heyecan uyandıran bölümler: gelecek olayların habercisi resitatifler, bazı cabaletta’lardaki pasajları ateşleyen kıvılcımlar, Roberto Devereux operasından “Quel sangue versato…” aryasındaki trajik yapı, ayrılık sahnelerindeki ıstırap duyguları gibi...Ve hiç bir zaman belcanto çizgisini değiştirmeden, vurguları yoğunlaştırmadan, yeni kelimeler eklemeden, enerjisinde ani çıkışlar yapmadan ve ya da kendinden geçmeden yorumladı yazılanları.
Onun vokal çizgisinin tam olarak 19. yüzyıl primadonnalarının izinde olduğunu söylemek çok yanlış olur. Çünkü Gencer 18. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar olan soprano repertuarının büyük kısmını seslendirmiş ve başarılı olmuştur. Kariyerinin başında opera evleri ondan her tarz repertuardan eserleri, üstelik aynı dönemlerde söylemesini talep etmişti: Madam Butterfly, La Traviata, Werther, Francesca da Rimini, Lucia di Lammermoor, Il Trovatore, I Puritani, L’Angelo di fuoco gibi... Daha sonra o, dramatik ve lirik potansiyelini Kraliçeler’in yeniden keşfi için kullandı: hükümdarlık enerjisi, psikolojik ince detaylar, idealist kahramanın ani hamleleri, aynı zamanda asil aşk şarkılarının tutku dolu çıkışları, tiz seslerin berraklığı ve meleksi mezza voce tonlar.
Kraliçeler, ya da Norma ve La Vestale operalarında olduğu gibi rahibeler, Alceste, Saffo, Ottavia, Medea, Les Martyrs’de olduğu gibi klasik kahramanları canlandırdı… Favori bestecileri Verdi ve Donizetti’ydi fakat karşı koyamadığı merakı sebebiyle fırsat buldukça farklı eserleri ortaya çıkardı ve Mozart’tan 20. yüzyıl bestecilerine kadar, komik operalardan Chopin’in melodilerine ve eski Türk şarkılarına uzanan geniş bir yelpazede birçok bestecinin eserini yorumladı.
Orchestra e Coro del Teatro alla Scala
Gianandrea Gavazzeni conductor
2- La Traviata (Verdi) Addio del passato
12-16 June 1956
RAI Symphony Orchestra, Turin
Arturo Basile conductor
RAI Symphony Orchestra, Milan
Gianandrea Gavazzeni conductor
Orchestra e Coro del Maggio Musicale Fiorentino
Francesco Molinari-Pradelli conductor
Orchestra e Coro del Teatro Comunale G. Verdi di Trieste
Oliviero de Fabritiis conductor
Bühnen der Stadt, Köln (Orchestra e Coro del Teatro alla Scala)
Antonino Votto conductor
REMEMBERING LEYLA GENCER
Leyla Gencer, Milano'da Dünyanın En Ünlü Operası La Scala’da.. Leyla Gencer Londra’da... Paris’te... Frankfurt’ta... New York’ta...
Bir Türk Opera sanatçısı hem de dünyayı fethediyor, dünya gazetelerinde "Leyla" diye manşetler çıkıyor... "Leyla Gencer La Diva Turca!"
Nasıl gururlanmazsın!
Olacak şey mi?
Leyla da ayni düşüncede olmalı ki, kalktı geldi Türkiye’ye... "Kendi ülkemde, kendi halkıma okumak istiyorum" diye...
Onu örnek gösterdi Leyla... Hep gazetelerde okuyoruz. "Bir İtalyan konuk diye sahne alıyor da ben Türküm üstelik, niye alamıyorum."
"İşte o yüzden" dediler. "Yabancı olsan, konuk olurdun. Türk olduğun için kadroda olman gerek..."
Leyla ağlamaklı oldu... Opera oynamak için geldiği Ankara'da bir konser verdi. Üniversite Konseri... Dil Tarih Coğrafya Fakültesi salonunda bir cumartesi öğleden sonra... Sabahtan doldurduk salonu... Kuzen Ahmet'le (Kışlalı) erkenden gittik biz... Yan yana iki sandalye... Konser 4 saat sonra başladığında, ikimizin de iki dizinde geç kalan kız arkadaşlar oturuyordu. İki sandalyede 6 kişi... Hemen her sandalye öyleydi zaten, ama şikayetçi olan yoktu.
Leyla Gencer'i dinlemek öyle şanstı işte...
Muhteşem bir konser verdi Leyla... Bitti, ama bitiremedi... Bir... Bir daha... Bir daha... Böyle bir sevgiye hiç rastlamamış belli... Ağlayarak, göz yaşları şakır şakır akarak söyledi... Biz de oturduğumuz yerde ağlıyoruz, inanın...
Dil Tarih, Dil Tarih olalı böyle bir gün yaşamamıştır.
Öyle uğurladık Leyla'yı tekrar Milano'ya, kendi operasında okutmadan...
Bu arada, Milano köy düğünlerinde 500 liraya Napolitenler söyleyen, Ankara'da adı ikinci kasta yazılan o İtalyan tenoru merak edenleriniz vardır. Söyleyeyim. Adı Pavarotti idi...
Luciano Pavarotti! Aynen o... Ta kendisi!
"Şişman kadın ölür, opera biter" derlerdi hatta o devirler... Leyla bu deyişi yıkan soprano idi aynı zamanda...
Evin Hocam (İlyasoğlu) Leyla Gencer'in dünyanın dört bir yanında başrole çıkmış operalardan seçilmiş aryalarla onu anmayı planlamıştı.
Piyanist Tulio Gagliardo eşliğinde soprano Çiğdem Soyarslan ve bariton Cengiz Sayın söylediler...
Çiğdem, 2006 yılında Viyana Operası'na gitti. Gidiş o gidiş. Şimdi Avrupa'nın paylaşamadığı bir yıldız, Leyla gibi...
Niye paylaşamadıklarını da hele Verdi'nin La Traviata Operasından Violetta'nın "Sempre Libera" aryasını dinlerken anladık...
Yani olmaz böyle şey! Bu nasıl şurup gibi akan, nasıl zirvelere yükselen, nasıl nüanslarla dolu bir sestir!
İzmir Devlet Operası sanatçısı olduğu için pek fazla izleme şansımızın olmadığı Cengiz Sayın da hem sesi hem aktörlüğüyle harika bir bariton... Onu izlemek için bir İzmir yapmaya değer... Bir Giyom Tel aryası okudu ki!
Kapanıştaki Sevil Berberi operasından Rosina ve Figaro'nun düetleri müthiş kere müthişti.
Ah Cengiz. O Sevil Berberi'nden okuyorsun madem, Cavatin'i okusuna. Hem de Türkçe'sini okusana, yıkılsın Boğaziçi Üniversitesi'nin tarihi salonu...
Ah bu sanatçılarımızın popüler olandan kaçış merakları.
Harika bir gece geçirdik, Leyla Gencer'i anarken.
Hem de nasıl harika.
Yaşasın Benim Boğaziçi’m ve Evin Hocam!
Gecenin son güzelliği Evin Hocamın imzasını taşıyordu.
Sanatçılara çiçek yerine birer kitap armağan edildi.
Evin Hocamın yazdığı, yeni basılan kitap
"Ben Leyla Gencer / La Diva Turca"
BORUSAN KLASIK RADIO
https://karnaval.com/radyolar/borusanklasik |
Il San Carlo batte La Scala: sei ministri per «La Traviata»
Nel parterre della prima attori come Preziosi, Scamarcio e altri del «clan» di Ozpetek che firma la regia dell’opera il
5 dicembre
Il San Carlo batte La Scala:
sei ministri per «La Traviata»
Nel parterre della prima attori come Preziosi, Scamarcio e altri del «clan» di Ozpetek che firma la regia dell’opera Ferzan Özpetek.
NAPOLI — Sono ben sei i ministri annunciati per domani sera 5 dicembre a Napoli, alla prima de «La Traviata» al teatro San Carlo. Si tratta di Ornaghi (Cultura), Passera (Sviluppo economico), Cancellieri (Interno), Severino (Giustizia), Grilli (Economia) e Patroni Griffi (Funzione pubblica). Una folta rappresentanza istituzionale, a testimoniare l'attenzione del governo su Napoli e sui suoi luoghi della cultura, molto importante per il San Carlo che attraversa un momento non facile. Ma ci sarà anche un parterre molto «cinematografico»: già alla prova generale dell'altra sera, in platea ad applaudire gli interpreti c'era Rosario Fiorello. Per domani sono attesi Alessandro Preziosi e Riccardo Scamarcio. E di sicuro molti altri attori del «clan» di Ferzan Özpetek, il regista italo turco che firma la regia di questa nuova smagliante «Traviata».
GLI OSPITI - Presenti alla prima anche Salvatore Nastasi, direttore generale per lo spettacolo del ministero dei Beni Culturali, Pasquale Terracciano, consigliere diplomatico del premier Monti, il direttore di Sky Classica Piero Maranghi, la stilista Carla Fendi, l'archeologo Andrea Carandini, Nicola Luisotti, direttore musicale del Teatro di San Carlo, Roberto Cicutto, amministratore delegato Istituto Luce Cinecittà, Raffaella Leone dell'Eni, le produttrici cinematografiche Tilde Corsi e Guendalina Ponti. Tra gli ospiti anche Mirella Haggiag, Sandra Carraro e Camilla Morabito.
OMAGGIO A VERDI - La messinscena sancarliana, che inaugura la stagione lirica 2012/2013 (repliche fino al 15 dicembre) è l'omaggio del Massimo napoletano a Verdi in occasione del bicentenario della nascita. Un omaggio, nonostante i tempi di crisi, pensato «in grande», con un allestimento tutt'altro che minimale. Saranno di grande effetto, infatti, i costumi di Alessandro Lai e soprattutto le scene del premio Oscar Dante Ferretti. Il sipario si aprirà sull'intenso primo piano di Carmen Giannattasio, la bella soprano di Solofra che interpreta Violetta, proiettato su di un leggero pannello. Sontuosa la messinscena, con stoffe preziose e grandi parrucche. Tutta la rappresentazione sarà trasmessa in diretta su Sky Hd. A dirigere l'Orchestra e il Coro del Teatro San Carlo il giovane Michele Mariotti, nel cast Saimir Pirgu (Alfredo), oltre ad interpreti già noti al pubblico napoletano come Vladimir Stoyanov (Germont) e Cinzia Forte (Violetta il 6, 12 e 14 dicembre). Insomma, ci sono tutti gli ingredienti per uno spettacolo di grande richiamo. Anche perché l'opera verdiana è una delle più amate dal pubblico.
GLI APPUNTAMENTI - Per comprenderla meglio, intanto, proseguono gli appuntamenti del ciclo «Aspettando Traviata»: l'ultimo è per giovedì 6, alle 17 presso il MeMus (Museo e Archivio Storico del Teatro di San Carlo), con un incontro dedicato al grande soprano turco Leyla Gencer. Artista di Stato in Turchia e massima esponente del melodramma italiano, insignita nel 1963 della più alta onoreficenza di voce verdiana nelle celebrazioni per il 150° anniversario della nascita di Verdi, la Gencer è legata all'Italia non solo per formazione (allieva di Giannina Arangi Lombardi), ma anche per aver caratterizzato con le sue peculiarità vocali l'attività lirica del Massimo napoletano, tanto da essere soprannominata dal pubblico sancarliano la «turca napoletana».
UN CLASSICO MODERNO - Sul podio, domani sera 5 dicembre, ci sarà il trentaduenne Mariotti che si dichiara entusiasta del lavoro a Napoli: «Ho trovato grande qualità e grande disponibilità, gli artisti e le maestranze mostrano una forte componente umana tanto che mi sono sentito subito a casa. Lavoriamo tutti con grande gioia». Piacerà ai giovani questa Traviata? «Spero di sì, i classici sono sempre vivi e moderni. L'opera poi è molto più attuale di quanto si pensi, è una forma d'arte che ha come tema l'uomo e i suoi sentimenti e dunque è universale». La scelta del regista italo-turco può essere funzionale a uno «svecchiamento» dell'opera? «Con Ozpetek stiamo lavorando davvero a braccetto. In piena sintonia e con rispetto. Lui dice spesso: non è la mia Traviata, è la nostra. Premesso ciò, la vera modernità è l'interpretazione».
RADIO CLASSICA 98/FM
Classica SAN CARLO Dalle 17 al museo del teatro San Carlo, via San Carlo 98/f, incontro dedicato al soprano turco Leyla Gencer.
COMMEMORATION CONCERT
GIORNO & NOTTE
AMICI DEL SAN CARLO Martedì 26 alle 18 nel foyer del San Carlo F. Canessa, S. Ragni e G. Tangucci ricorderanno Leyla Gencer, grande protagonista della Donizetti Renaissance.
COMMEMORATION EVENTS OF
ANDANTE MUSIC MAGAZINE
Gencer'siz bir yıl geçti
Leyla Gencer, aramızdan ayrılışının ilk yıl dönümünde özel söyleşiler ve dinletilerle anılacak. Eşsiz soprano için bu akşam Kadıköy Süreyya Operası'nda bir söyleşi yapılıyor
Soprano Leyla Gencer, ölümünün birinci yıl dönümünde çeşitli etkinliklerle anılacak. Kadıköy Süreyya Operası'nda düzenlenecek söyleşide, kendisini dönemindeki diğer sopranolardan ayıran yönlerine ışık tutulacak. Saat 17.00'de Süreyya Operası Balo Salonu'nda düzenlenecek ve müzik yazarı Ersin Antep'in sunacağı söyleşiye, klasik müzik dergisi Andante'nin Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bali konuk olacak. Ayrıca saat 16.00'dan itibaren fuayede Leyla Gencer fotoğraf sergisi gezilerek, isteyenler anı defterini imzalayabilecek. Akşam saat 20.00'de ise, İstanbul Devlet Opera ve Balesi orkestrası ve solist sanatçıları Gencer'in anısına bir konser verecek. NTV Radyo'da her cumartesi sabahı 09.00-11.00 saatleri arasında yayınlanan Klasik Müzik Gündemi programının bu haftaki konuğu, gazeteci- yazar Zeynep Oral olacak. Gencer üzerine Türkçede yazılmış ilk biyografinin sahibi olan Oral, ayrıca şu sıralar Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayımlanması beklenen özel anma kitabının editörlüğünü de üstlendi. Programda Oral'la dostu, sırdaşı Leyla Gencer hakkında sohbet edilerek, divanın sahne kayıtlarından örnekler dinletilecek. 10 Mayıs Pazar günü ise Andante dergisi, Gencer'in anısına Ortaköy Meydanı'nda bir anma etkinliği düzenleyecek. Gencer'in, aralarında ender bulunanların da yer aldığı en güzel sahne kayıtlarının, Extreme Audio tarafından mekâna özel olarak kurulacak müzik sisteminde dinlenebileceği bu etkinliğe, geçen yıl aralarında Ayla Erduran, Leyla Pınar, Orhan Şallıel, Memet Ali Alabora, Ali Pınar, Zeynep Oral, Dilek Türker, Emir Gamsızoğlu ve Birsen Ulucan'ın da bulunduğu çok sayıda sanatçı ve yazar katıldı.
İKSV’den tekne seferi
Leyla Gencer'in Anısına 2. Ortaköy Buluşması ise, bu yıl İstanbul Kültür ve
Sanat Vakfı'nın deniz tarafından tekneyle gelecek misafirlerinin katılımıyla
daha da genişleyecek. Ortaköy Meydanı'ndaki Özlem Çayevi'nde saat 11.00-13.30
arasında düzenlenecek buluşmaya Gencer'in bütün hayranları davetli. Geçen yıl
10 Mayıs'ta 80 yaşında kaybettiğimiz Gencer'in külleri vasiyeti üzerine Boğaz'a
serpilmişti. Diğer yandan, İstinye'de bulunan Timpani Audio'nun mayıs ayı
sohbeti ise, ölümünün birinci yıldönümünde yine La Diva Turca olarak anılan
Leyla Gencer'e ayrıldı. Klasik müzik yazarı ve eleştirmeni Serhan Bali'nin
konuk olduğu, 29 Mayıs Cuma günü, 17.30-19.30 saatleri arasında yapılacak
ücretsiz etkinliğe katılmak için, önceden yer ayırtılması gerekiyor.
HOMMAGE TO LEYLA GENCER
(1928 – 2008) “LA DIVA TURCA”
NIKOLAS TSALIKIS piano
Claudio Monteverdi
"La mia turca" dal Quarto Scherzo delle Ariose Vaghezze
Théâtre de l' Athenée, Paris, 1981
Claudio Monteverdi
"Addio Roma" Aria di Ottavia
L'Incoronazione di Poppea
Teatro alla Scala, Milano, 1967
Giovanni Paisiello
"Nel cor piu non mi sento"
La Molinara
Théâtre de l' Athenée, Paris, 1981
Joseph Haydn
"Arianna a Naxos"
Cantata a voce sola for piano and voice
Théâtre de l' Athenée, Paris, 1985
Jules Massenet
"Air des lettres" Air de Charlotte
Werther
Teatro Lirico Guiseppe Verdi, Trieste, 1959
Jules Massenet
"Va, laissez couler mes larmes" Air de Charlotte
Werther
Teatro Lirico Guiseppe Verdi, Trieste, 1959
Pietro Mascagni
"Voi lo sapete, o mamma" Aria di Santuzza
Cavalleria rusticanna
Teatro di San Carlo, Napoli, 1971
BIBLIOTECA MAZZOLENI
Appuntamenti
Teatro Al Museo Pasqualino, in piazzetta Pasqualino, alle 18,30 "Teatro Palermo", incontro con Roberto Andò, Emma Dante e Vincenzo Pirrotta. convegni Oggi seconda giornata del convegno di teologia pastorale "Il kerygma cristiano e i legami affettivi" alla Facoltà teologica, in corso Vittorio Emanuele. Dalle 9,30 alle 12,30 le relazioni di Giuseppe Alcamo, Carmelo Torcivia e Salvino Leone. incontri Oggi alle 18, nella chiesa di Santa Maria della Catena, in corso Vittorio Emanuele, il teologo belga André Wenin parlerà sul tema "Adam. L' uomo raccontato dalla Bibbia". degustazioni In piazza San Francesco, oggi e domani dalle 11 alle 16, torna "La Palermo dei mercati". musica Alle 17 alla Biblioteca Mazzoleni ai Cantieri culturali, in via Perpignano 102, Salvatore Aiello presidente degli Amici dell' opera lirica Ester Mazzoleni commemora Leyla Gencer con ascolti e filmati rari. Ingresso libero. donazioni Da ieri nella cappella del Policlinico sono esposte le tele "L' Adorazione" e "La Resurrezione" donate dal pittore Emanuele Di Fresco. seminari Al liceo Meli, in via Aldisio 2, iniziano il 3 dicembre i seminari di aggiornamento del "Progetto Scuola-Comunità". Informazioni allo 091 6884720 lunedì, mercoledì, venerdì dalle 9,30 alle 12,30. libri Alle 20,30 alla Masseria Di Salvo, in contrada Tumminia a Bolognetta, presentazione del romanzo di Claudia Sottile "Vicolo Puccini".