Leyla Gencer’i dinlemek
DONIZETTI’NIN MARIA STUARDA’SINI DİNLEDİM
Great Opera Performances:
- Leylâ Gencer
- Shirley Verrett
- Franco Teagliavini
- Agostino Ferrin
- Giulio Fioravanti
- Nafalda Masini
- Francesco Molinari Pradelli
2 0 2 2
ANATOLIAN AGENCY
Dünya opera tarihine geçen "La Diva Turca": Leyla Gencer
Tüm dünyada opera sanatına katkıda bulunan ve gelmiş geçmiş en iyi beş kadın opera sanatçısı arasında gösterilen Leyla Gencer, vefatının 14. yılında anılıyor.
Leyla Gencer, Safranbolu'nun Yörük köyünden Hasanzade İbrahim Çeyrekgil ile aslen Polonyalı Alexandra Angela Minakovska'nın çocuğu olarak, 10 Ekim 1928'de Polonezköy'de dünyaya geldi.
Fransız bakıcısından Fransızca öğrenerek, Fransız klasiklerini okumaya başlayan sanatçı, çocukluğunda edebiyat, tiyatro, müzik, sanat ve kültürün her alanında geniş bilgiler edindi.
Babasını genç yaşta kaybeden Gencer, 18 yaşındayken İbrahim Gencer ile evlendi. Evlendikten sonra da eğitimine devam eden sanatçı, kariyeri boyunca eşi tarafından desteklendi.
Notre Dame de Sion'un ardından gittiği İstanbul İtalyan Lisesi'nden mezun olan Gencer, bir süre Beyazıt Kütüphanesi'nde çalıştı.
Leyla Gencer, İstanbul Konservatuvarında şan eğitimi aldığı sırada Ren Gelenbevi, Cemal Reşit Rey ve Muhittin Sadak'ın öğrencisi oldu.
İtalya'nın ünlü opera sanatçılarından Lombardi'yle çalıştı.
Konservatuvardaki ilk gününde La Scala'da sahneye çıkmayı kafasına koyan Gencer, 1946-1949'da İstanbul Şehir Korosunda solo sanatçısı olarak yer aldı.
Ankara Devlet Konservatuvarına şan eğitimi vermek üzere davet edilen ünlü İtalyan sanatçı Arangi Lombardi'yi ziyaret ederek sesini dinleten Gencer, performansıyla sanatçıyı etkiledi. Lombardi, Gencer'in konservatuvarı bırakarak, kendisiyle Ankara'ya gelmesini isteyince, sanatçı İstanbul Konservatuvarındaki eğitimini yarıda bıraktı. Sanatçı Ankara'da, İtalyan tenor Apollo Granforte, Adolfo Camozzo, Di Ferdinando, George Reinwald ve Domenico Trizzio'nun da öğrencisi oldu.
Usta sanatçı, 1949'da operanın bağlı bulunduğu Devlet Tiyatrosu sınavlarına girdi. Sınavı kazanan Gencer, operanın solist kadrosunda yer olmadığından koro kadrosuna alındı.
Kariyerine
"Santuzza" rolüyle başladı
Kariyerine 1950'de Ankara Devlet Tiyatrosu'nda Cavalleria Rusticana eserindeki "Santuzza" rolüyle adım atan sanatçı, İtalya'da da ilk kez bu rolle seyirci karşısına çıktı.
Birçok resmi devlet resepsiyonunda sahne alan Gencer, 1953'te ABD Başkanı Dwight Eisenhower için Çankaya Köşkü'nde verilen konserde, Henry Purcell'a ait "Didone" aryasını söyledi.
Gencer, Fransız Parlamento Başkanı ve Dışişleri Bakanı için ise Faust operasının "Mücevherler" aryasını seslendirdi.
Türkiye ile İtalya arasında 1953'te gerçekleştirilen kültür antlaşması kapsamında, Roma'da bir resital vermek üzere görevlendirilen Gencer'in yaşamı ve kariyeri, büyük başarı elde ettiği konserin ardından farklı bir yön kazandı. Konserdeki performansı dolayısıyla RAI Stüdyoları Genel Müdürü ve Müzik Yönetmeni Mairo Labroca, Gencer'i sesini dinletmesi için Napoli'deki San Carlo Operası'na gönderdi.
Gencer, San Carlo Operası ile 1954'te Napoli'de gerçekleştirilen yaz festivalinde yeniden "Santuzza" rolünü oynadı. "Yevgeni Onegin" ve "Madam Butterfly"da başrol alan Gencer, "Madam Butterfly" operası için yıl içinde 23 kez sahne aldı.
"Napolili Türk" olarak anılmaya başlayan usta sanatçı, "La Traviata"daki "Violetta" rolünü, Avrupa'nın çeşitli kentlerindeki operalarda canlandırdı, uluslararası festivallere katıldı ve piyano eşliğinde resitaller verdi.
La Scala'da 1957'de sahneye çıktı.
Leyla Gencer, 1956'da San Francisco'da rahatsızlanan Renata Tebaldi'nin yerine 1956'da "San Francesca de Rimini" operasında sahne aldı. San Francisco Operası ile 1957'de "La Traviata" eserinde "Violeta"yı seslendiren sanatçı, "Lucia di 74 Lammermoor" adlı eserde ise Maria Callas'ın yerine "Lucia" rolünü üstlendi.
Konservatuvara girdiği ilk günden itibaren hayalini kurduğu, operanın merkezi sayılan Milano'daki La Scala'da 26 Ocak 1957'de sahneye çıkan sanatçı, Francis Poulenc'in "Les Dialogues de Carmelites" operasındaki başarısıyla primadonnalığa yükseldi.
Gencer, Milano'da La Scala'da Verdi, Bellini, Donizetti, Mozart, Monteverdi, Tchaikovsky ve Puccini'nin de aralarında bulunduğu ünlü bestecilerin eserlerini başarıyla yorumladı.
Londra
Royal Albert Hall ve New York Carnagie Hall'de orkestra eşliğinde çok sayıda
konser veren sanatçı ayrıca Roma, Napoli, Venedik, Viyana, Paris, San
Francisco, Köln, Buenos Aires, Rio de Janerio, Bilbao ve Chicago'da sahne aldı.
Leyla Gencer, son kez 1985'te Venedik Fenice Tiyatrosu'nda opera seslendirdi, 1994'te Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Onur Ödülü Altın Madalyası'nı aldı.
İtalya'da Caruso Ödülü aldı.
Kariyeri boyunca 23 bestecinin 72 eserini repertuvarına alan sanatçı, konserlerini 1992'ye kadar sürdürdü. Sonraki yıllarda genç sanatçılar yetiştiren Gencer, Ankara ve İstanbul'da opera seminerleri verdi.
Gencer,
Türkiye'de opera sanatının tanınması ve gelişmesi için birçok çalışmaya imza
attı, araştırmacı yönüyle Türk ve dünya operasına önemli katkılarda bulundu.
Dönemi itibariyle unutulmuş birçok opera eserini, tozlu arşivleri tarayarak gün
yüzüne çıkaran sanatçı, yorumladığı eserleri yeniden opera dünyasına
kazandırdı.
"Devlet Sanatçısı" unvanını 1988'de alan sanatçı, 2007'de İtalya'da Caruso Ödülü'ne layık görüldü.
Sanatçı adına ilki 1995'te düzenlenen "Leyla Gencer Uluslararası Şan Yarışması" ile opera dünyasına yeni yetenekler kazandırılması amaçlanıyor. Ayrıca 2004'te Türkiye'de Leyla Gencer adına gümüş hatıra parası basıldı.
Birçok
ülkeden ve kurumdan sayısız ödülle nişan alan Gencer'e, pek çok ülke
vatandaşlık teklifinde bulundu. Tekliflerin tamamını geri çeviren sanatçı,
'Ben, Anadolu çocuğuyum.' diyerek, yaşamı boyunca Türk vatandaşlığını onurla
taşıdı.
Hakkında, Zeynep Oral'ın kaleme aldığı "Tutkunun Romanı: Leyla Gencer" kitabının yanı sıra birçok yazı ve araştırma kaleme alınan Gencer, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle 10 Mayıs 2008'de Milano'daki evinde hayata veda etti.
Leyla Gencer (10
Ekim 1928-10 Mayıs 2008)
Türk
Opera Sanatçısı Leyla Gencer, 10 Ekim 1928’de İstanbul Polonezköy’de doğmuştur.
Asıl adı Ayşe Leyla Çeyrekgil’ir. Babası Safranbolu’nun köklü ailelerinden
Hanzade İbrahim Çeyrekgil, annesi Litvanya kökenli Polak ve Katolik bir aileden
gelen Alexandra Angela Minakovska’dır. Annesi, İbrahim Bey ile evlendikten
sonra Müslüman olup “Atiye” ismini almıştır. Leyla
Gencer’in doğum yılı konusunda itilaflı bilgiler vardır. Franca Cella, Ünal Öziş
ve Zeynep Oral’ın kitaplarında “1928”, Evin İlyasoğlu’nun Ben Leyla Gencer
isimli kitabında ise İtalyan Lisesi arşivlerindeki belgelere dayanılarak ve
Atıfet Usmanbaş gibi dönemindeki Ankara Devlet Opera ve Balesindeki
meslektaşlarının anlatımlarından hareketle “1919” ve “1921” yılları
geçmektedir. Bazı İtalyan gazetelerinde Leyla Gencer’in fotoğrafının altında
doğum tarihi yerine soru işareti bile konulmuştur. Şule Soysal’ın Gencer’den
aldığını belirttiği bilgi doğrultusunda “1923” yılı da telaffuz edilmektedir. Leyla
Gencer, Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni ve modern kimliğini kazandığı dönemde
çocukluk ve gençlik yıllarını geçirmiştir. Safranbolulu Bektaşi babası, Polak
Hristiyan annesi ve Fransız Kontesi dadısı Madam Lejeunne’nin etkisiyle değişik
kültürlerin harmanlandığı bir ortamda yetişmiştir. Dadısı sayesinde Fransız ve
İtalyan edebiyatına daha genç yaşta hâkim olacak kadar bilgi sahibi olmuştur.
Dolayısıyla çevresindeki tüm ailelerin çocuklarında olduğu gibi Anadolu Bektaşi
etkisi ile harmanlanmış ve Batı kültürünün ön planda olduğu bir sistem ile
yetişmiştir. Hristiyan-Katolik inanca sahip annesi ve Müslüman babası sayesinde
iki dinin de hoşgörülü ve güzelliklerle dolu olan taraflarına şahit olmuş, bu
güzellikleri tadarken de hem kilisedeki polifonik koro müziği hem de camideki
dualarla büyümüştür. Gencer
İstanbul İtalyan Lisesini bitirmiş sonrasında İstanbul Devlet (Belediye)
Konservatuvarı Opera Bölümünü kazanmıştır. Hayatındaki dönüm noktalarından
birisi, henüz 16 yaşındayken ilk aşkı Hitler Polonya’sından kaçan 36 yaşındaki
Eugenio Hilinski ile olan evlenme kararıdır. Başta annesi ve tüm ailesi, bu
karara şiddetle karşı çıkmışlardır. Bu
olaydan yıllar sonra Gencer, kendisine soyadını veren saygın ve varlıklı bir
banka müdürü olan İbrahim Gencer ile olan evliliğini 1946 yılında yapmıştır.
Eşinin kendisine ve mesleğindeki başarılarına olan hayranlığı ve desteği
sonucunda son derece mutlu olan evliliği İbrahim Gencer’in vefatına kadar
sürmüştür. Bir
diğer dönüm noktası Konservatuvardaki eğitimi sırasında İstanbul’a gelen ünlü
Soprano Arangi Lombardi’nin, onu dinleyip Ankara’ya çağırmasıdır. Giannina
Arangi Lombardi’nin peşinden hiç düşünmeden Ankara’ya giden Leyla Gencer Ankara
Devlet Opera ve Balesinde kadrolu koro sanatçısı olarak işe başlayıp burada
Muhsin Ertuğrul ile tanışmıştır. İstanbul
Devlet Konservatuvarı ve Ankara Devlet Opera ve Balesindeki hayatı boyunca,
“Leyla Gencer” adının oluşmasına katkı sağlayan birçok ünlü ve kıymetli isim
ile çalışmıştır. Adolfo Camozzo, Arnold Schröder, Ferdi Statzer, Reine
Gelenbevi, Cemal Reşit Rey, Muhittin Sadak (solfej), Apollo Granforte, Clemente
di Ferdinando (İtalyan repertuvarı), Georg Reinwold (Alman repertuvarı) bu
isimlerden bazılarıdır. Ankara
Operasında göreve başladığı yıl P.Mascagni’nin Cavalleria Rusticana adlı
operada “Santuzza” karakteriyle başrol verilen Gencer, hayatındaki bir başka
dönüm noktası olarak sahneye ilk adımını bu rolle atmıştır. Sonrasında gösteri,
temsil ve resmi davetlerin aranan ismi olmuş 1953 yılında Türkiye İtalya Kültür
Anlaşması dahilinde İtalyan Radyo ve Televizyonu “RAI” (Radiotelevisione
Italiana) için konser vermeye Roma’ya gitmiştir. Daha önce Türkiye’de de
çalıştığı İtalyan Piyanist Giorgio Favoretto ile verdiği radyo konserinin
başarısından sonra RAI Genel Müdürü Maestro Mario Labroca, İtalya’daki ilk
angajmanlarını yapmasını sağlamıştır. Napoli San Carlo Operası Müdürü ilk
kontratını imzalatmış ve İtalya’daki kariyerine de Türkiye’deki gibi “Santuzza”
rolü ile adım atmıştır. Böylece Napoli’de başlayan ve Scala Müdürü
Gringhelli’nin adını değiştirmesini istemesine rağmen Türk kimliğinden
vazgeçmeyen Gencer, 1953 yılından 1983 yılına kadar 30 yıl sürecek İtalya’daki
kariyerini, “Primadonna” olarak sahnelediği 70 eserle ve birçok başarıyla
sürdürmüştür. Santuzza’dan sonra Madam Butterfly rolü ile çok büyük bir başarı
kazanan Gencer’i halk, Napoli sokaklarında artık Butterfly ismi ile çağırmış ve
tüm İtalya’da da ismi böylelikle duyulmaya başlanmıştır. 1954
yılında Tulo Serafin yönetimindeki La Traviata operasında “Violetta” rolündeki
performansıyla gösterdiği başarıdan sonra dönemin hemen hemen tüm önemli
orkestra şefleri ona “Şanlı Bayan” (Illusstre Signora) şeklinde hitap etmeye,
basın ise Gencer’i “muhteşem” anlamındaki “stupenda” ile tanımlamaya
başlamıştır. Leyla
Gencer, Traviata operasını Palermo, Trieste, Torino, Ankara, Lodzi Krakov,
Poznan, Varşova, Moskova, Leningrad, Viyana Devlet Operası (Herbert von Karajan
yönetiminde) ve San Fransisco ve Philadelphia’da seslendirmiştir. 1957 yılında
San Fransisco Operasında Maria Callas’ın, Lucia di Lammermoor operasındaki
“Lucia” rolünü son dakikada iptal etmesi üzerine Gencer’e bu rol teklif
edilmiştir. Muhteşem performansı ile sezonu kurtaran Leyla Gencer, o tarihten
itibaren ABD’de birçok temsil gerçekleştirmiştir. Oliviero de Fabritis ile
yıllar sürecek olan kariyer ortaklığı bu döneme rastlamaktadır. Aynı yıl ünlü
orkestra şefi ve Scala Müdürü Victor de Sabata Gencer’i, Teatro alla Scala için
odüsyona çağırmıştır. Gencer, burada yıllar önce Arangi Lombardi için de
söylediği Aida operasından Aida’nın birinci aryasını söylemiştir. Bunun üzerine
de Sabata, Gencer’i bir sonraki sezon için Aida olarak Scala’da görmek
istemiştir. Fakat hastalığından dolayı görevi bırakmak zorunda kalınca
Gencer’in Scala’daki ilk rolü Fransız Besteci Poulenc’in Karmelit Rahibelerinin
Diyaloğu adlı operasındaki “Baş Rahibe” karakteri olmuştur. Bu roldeki başarısı
üzerine 18 Şubat.1957’de tüm zamanların en büyük orkestra şefi kabul edilen
Arturo Toscanini’nin Milano Duomo Katedrali’nde yapılan cenazesinde Requiem
Soprano solosunu üstlenmiştir. 1958’de Teatro alla Scala’nın Köln turnesinde
Pizzetti’nin Katedral’de Cinayet eserinin dünya prömiyerinde “Baş Rahibe”
rolünü oynamıştır. 1958’in
Ağustos ayında dönemin Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı’nın talimatıyla
Muhsin Ertuğrul’un Ankara Devlet Tiyatrosundaki görevinden uzaklaştırılması,
Leyla Gencer’in Türkiye’deki kariyerini etkilemiştir. Aynı zamanda Leyla
Gencer’in de Türk Devlet Tiyatrosu ve Operasıyla bağının kopmasına giden yolu
açan bu sürecin, önemli yansımaları olmuştur. Türk basınında yer alan bilgilere
göre Muhsin Ertuğrul’un ayrılmasından büyük üzüntü duyan Gencer, Avrupa’da
yapmak istediği angajmanlar için izin de alamayınca görevinden istifa etmişti.
Hükümetten konuya dair yapılan açıklama ise Leyla Gencer’in istifasının asılsız
olduğu ve Amerika’ya gitmek için hazırlık yaptığı şeklinde olmuştu. Oysa Muhsin
Ertuğrul’dan sonra Devlet Tiyatroları ve Operası ayrı birer genel müdürlük
halinde teşkilatlandırıldığından Opera Bölümünün başına getirilen Necil Kazım
Akses, Gencer’in yurt dışındaki temsillerinden haberdar olmasına rağmen onu
Ankara’da göreve çağırmış ve gelemeyince de baskılara daha fazla dayanamayarak
sözleşmesini feshetmiştir. Bu durum, Türk seyircisinin uzun yıllar Gencer’den
mahrum kalmasına neden olmuştur. Ankara Operası ile ilişiğinin kesilmesinden
sonra bunu protesto edenler, Gencer’e destek vermişlerdir. Örneğin İstanbul
Şehir Operasını kuran Aydın Gün, ilk olarak da Gencer’i temsillere çağırmıştır.
Gencer ise kısa bir süre sonra Milano’ya yerleşmiş ve Anna Bolena operası
kaydını RAI için gerçekleştirmiştir. Bu yorumun başarısı üzerine Vittorio Gui
Gencer’e Palermo, Floransa ve Roma Operaları için ona başroller teklif etmiş ve
birlikte yıllarca çalışmışlardır. Piyanist Vincenzo Scalera ve eşi Soprano
Paula Keller Scalera, Leyla Gencer’i gerçek bir “Diva” ve son yüzyılın en büyük
opera şarkıcılarından biri olarak nitelendirmişlerdir. 1960’lı
yıllarda mesleğinin en verimli dönemini ve doruklarını yaşayan Gencer, 63
yılında Verdi’nin unutulmuş operası olan Kudüs’te başrol oynamış, Donizetti’nin
o döneme kadar pek bilinmeyen operası Roberto Devereux’daki “Kraliçe Elizabeth”
rolünü ve Bellini’nin 130 yıldır sahnelenmeyen Beatrice di Tenda operasında
başrolü yorumlayarak bir bakıma bilinmeyen operaların kraliçesi tacını
takmıştır. 1962
yılında ilk defa Barselona Liceu Tiyatrosunda canlandırdığı efsanevi “Norma”
rolünü 1964 yılında bu kez Buenos Aires’teki dünyanın en büyük tiyatrolarından
Teatro Colon’da Bruno Bertoletti yönetiminde seslendirmiştir. 1965-67 yılları
arasında La Scala’da artık “Norma”lar savaşı başlamış ve tüm halk ve basın
Gencer ve Callas’ı “Norma” rolünde izleyip karşılaştırmak için adeta
yarışmıştır. Dönemin ünlü gazetelerin haberleri ve eleştirmenlerin yazılarına
göre bu savaşın galibi bir bakıma Gencer olmuştur. Opera
dünyasının en büyük isimlerinin on yıllar boyu eşliğini ve müzik partnerliğini
üstlenmiş ve halen aranan piyanistlerden olan Vincenzo Scalera’ya göre La
Scala, Leyla’nın en sevdiği ve hatta âşık olduğu tiyatro olmuştur. Kariyeri
boyunca yuvası olarak tabir ettiği La Scala’da seslendirdiği rollerden bazıları
şunlardır: 1965 Norma operasında Maestro Gavazzeni yönetiminde “Norma” rolü
(üst üste dokuz temsil oynamıştır.) 1966’da Simon Boccanegra operasında “Maria”
ve Aida operasında “Aida” (yine Gavazzeni yönetiminde). 1967’de L’Incoronazione
di Poppea operasında “Ottavia” ve 1968’de Idomeneo operasında “Elettra” rolü.
1970 yılında Don Carlo operasında “Elizabeth”, I Vespri Siciliani’de “Elena” ve
Alceste’de “Alceste”. 1973 yılında F.Zeffirelli rejisi ile Un Ballo in Maschera
da “Amelia”. 1977 ve 1978 yıllarında ise kariyerinin son dönemlerinde
resitaller vererek yuvasını sesiyle doldurmuştur. 1975 yılından 1983 yılına
kadar İtalya’nın çeşitli sahnelerinde dört Macbeth prodüksiyonu daha yapmıştır.
1975’te Floransa Maggio Musicale Festivali kapsamında ünlü Orkestra Şefi
Riccardo Muti ile üç Macbeth temsilini gerçekleştirmiştir. 1981-82
yıllarında hiç opera temsili yapmamış fakat 1983 yılında bir opera evinden
ısmarlanmamış sadece kendi arzusu ile hayatında ilk defa oynayacağı bir opera
prodüksiyonu ile opera sahnesine veda etmeye karar vermiştir. Kararının
ardından da La Prova d’un Opera Seria eserindeki “Corilla” rolü ile opera
şarkıcılığı kariyerini sonlandırmıştır. 1985 yılında sahneye tamamen veda eden
Gencer ölümüne kadar genç opera sanatçılarını yetiştirmeyi adeta bir misyon
edinmiştir.1983-88
yılları As.Li.Co.’nun genel sanat yönetmenliğini yürütmüş, 1995 yılından
itibaren Leyla
Gencer Uluslararası Şan Yarışması düzenlenmeye başlanmış ve en önemlisi de
1997-98’den itibaren Orkestra Şefi Riccardo Muti’nin de teklifi ile Accademia
Teatro alla Scala (La Scala Akademisi)’da sanat yönetmenliği yaparak hayata
veda edeceği güne kadar genç opera şarkıcıları yetiştirmeyi sürdürmüştür.
Gencer’in akademideki öğrencilerinden başarılı Tenor Leonardo Cortellazzi, onun
eğitimci tarafını şöyle anlatmıştır: “…Bizi rafine yorumculara dönüştürmek için
Sinyora ile partitür üzerindeki her detay saatlerce yoğun bir şekilde
çalışılırdı. Ses tam anlamıyla hazır ve sağlıklı olmalıydı. Buna ek olarak
Gencer sadece öğrencilerinin ideal repertuvarlarını almayı değil, aynı zamanda
geliştirmek için gereken yolu da göstermeyi biliyordu…”. Gencer öğrencilerine
her daim aktarmaya çalıştığı bu öğretisini kendi kariyerinde de üstelik tüm
karşı çıkmalara ve eleştirilere rağmen uygulamıştır. 3 Mart 1990’da Stafan
Zucker’ın moderatörlüğünde yapılan ‘’Opera Fanatic’’ isimli radyo şovunda
yapılan röportajda moderatörün bu yönü ile alakalı sorularını şu şekilde
yanıtlamıştır: ‘’Benim operaya karşı Avrupa’da olduğu gibi tradisyonel bir
bakış açım yok. Bir operayı çalıştığımda besteci ne istiyorsa benim için o
esastır. Verismo ile büyüyen meslektaşlarım her zaman forte söylemeye alışmış
olabilirler ve bana hep neden bazı yerlerde pianissimo söylediğimi
sormuşlardır. Benim cevabımsa ‘çünkü besteci öyle istiyor!’ olmuştur. Çünkü
şarkı söylemek olağanüstü bir homojenite ve sadelik gerektirir!’’ Leyla
Gencer’in yaşamı süresince aldığı yaklaşık 50 ödül bulunmaktadır. İlk
vatanından gelen ödüllerden bazıları şunlardır: Türk Kadınlar Derneği Madalyası
(1961), Devlet Sanatçılığı (1988), Boğaziçi Üniversitesi Fahri Doktora (1989),
Sevda Cenap And Vakfı Madalyası (1994), Darphane Matbaası 1000 Yılın Türkleri
Koleksiyonu 0,999 ayar Gümüş Hatıra Sikke (2004), İstanbul Kültür ve Sanat
Vakfı Ömür Boyu Başarı Ödülü (2005), T.C. Devlet Üstün Hizmet Ödülü (2007). Leyla
Gencer kendi asli milliyetini her zaman hatırlayan hatırlatan ve savunan bir
sanatçı olmuştur. Elvin İlyasoğlu ile yaptığı röportajda “İnsan köklerini
hiçbir zaman inkâr etmemeli. Ben Türklüğümü her zaman muhafaza ettim. Kendime
verdiğim sözleri tuttum ve hayata layık olmaya çalıştım! … “demiştir. Gerçekten
de Türk kimliğini her zaman muhafaza etmekle birlikte Leyla Gencer’in,
enternasyonal çok kimlikli yönü, yakın dostları ve sanat çevresi arasında
dikkat çekmiştir. Müzikolog F.Cella, onun bu yönüyle ilgili olarak şunları
söylemiştir: “Fiziksel olarak Türk tarafları olduğunu söyleyebilirim. Bakışları,
derinliği, vücudu, jestleri. Gizemli jestleri… Operaya adımını atardı ciddi,
ağırbaşlı ve güzel. Herkes onun trajik bir Verdi Sopranosu olduğunu düşünürken
komiklikler yapıp espriler patlatırdı ve herkes şenlenirdi. Onda her şeyden
biraz vardı sanıyorum. Bazen Fransızlara da benzetilirdi ama annesi Polaktı ve
belki melankolik tarafını ondan almıştı. Onda her şeyden biraz vardı sanıyorum.
Alman tarafını hocası Schröder’den almıştı mesela ama eğer Milano’da ise tam
bir Milaneze olur, Napoli’ye gider gitmez ise bir Napoliten. Venedik’te soylu
bir Bizanslı. Çok duygulu ve tutkulu bir kadındı ve derdi ki ‘Ben Violetta’yım
ama aynı zamanda da Türk’üm.”. Gencer’in
bu yönüyle ilgili olarak görüşme yaptığımız diğer isimler şunları
söylemişlerdir: V., P. Scalera, “Leyla kendi Türk kültüründen oldukça
gururluydu. Fakat daha kozmopolit idi. Avrupa’da bir Avrupalıdan çok daha
Avrupalıydı. Her şeyden çok ve önce son derece kültürlü bir kadındı.”. S. Büyükedes,
“En kuvvetli Türk özelliği, netliği, aklına geleni en yapıcı ve sarsıcı şekilde
karşısındaki pat diye söylemesi idi bence. En İtalyan tarafı da bize ilk
karşılaşmamızda come deyişi.”. L. Cortellazzi, “Gencer göz açıp kapayıncaya
kadar bir aslana dönüşüp istediğini elde etmeyi bilen bir kişiydi. Teatralitesi
sempatikliği karizması onu tek ve büyüleyici kılan özellikleriydi diyebilirim:
belki de bu büyük drama ve kuvvet iki kültüre de ait olan karakteristik özelliklerdir”.
P. Cavani, “Yaşadığı Türkiye’yi görmem gerekirdi benim. Kesin, kararlı meraklı
ve cömert Gencer bana bir dünya vatandaşı gibi görünmesinin dışında kesinlikte
otantik bir karakterdi.” Gencer’in
ölümünden sonra yazılan onlarca makale yazı ve haber arasında The Guardian
gazetesi yazarı Patrick O’Connor Leyla Gencer’in kendisi için şu cümleleri
kurduğunu da yazmıştır; “Ben bir kaderciyim ve zorluklara anında boyun
eğiyorum, mizacım yumuşak ve hiçbir şey için mücadele edemiyorum.” Leyla
Gencer zamanında ona Napoli San Carlo Tiyatrosunda şöhretin kapılarını açan
Madam Butterfly operasındaki “Butterfly” karakterini tüm kariyeri boyunca sıkça
seslendirmemiştir. Bir operacı gözüyle “Puccini Sopranosu” tabiri ile anılan
bir şarkıcı olmamasına rağmen yorumlarında “verismo” (gerçekçilik) akımı
gerekliliklerini son derece iyi yansıttığını belirtmek gerekir. Hatta bu
nedenle G.Puccini adına aldığı iki ödül de bulunmaktadır. Bunlardan biri,
bestecinin 100. doğum yılı nedeniyle Gencer ve Di Stefano’ya teklif edilen
konser sonrası verilen madalya, diğeri ise; 2002 yılında New York Lincoln
Center’da aldığı Lucia Albanese-Puccini Vakfı Onur Ödülü’dür. Bu, ölümü ile bir
“Altın Çağ”ı kapatan primadonnanın ne kadar zeki, yetenekli, akıllı, tutkulu ve
misyonu ile doğmuş olduğunu anlatmaktadır. Gazeteci Yazar Zeynep Oral’ın da
dediği gibi; Gencer’in yaşamı adeta bir tutkunun hikâyesidir. Leyla
Gencer hayatının son yıllarını daha çok Milano’daki evinde ve çok sevdiği La
Scala Akademisinde ve öğrencileriyle geçirmiştir. Neredeyse son günlerine kadar
Akademideki derslerine devam etmiş ve Milano’daki evinde can dostu Franca Cella
ve diğer bazı arkadaşlarının eşliğinde 10 Mayıs 2008 günü hayata veda etmiştir.
Vefat ettiğinde Scala’da Lorin Maazel’in bestelediği 1984 operası
sahnelenmekteydi. Maazel, onun ölümünü 230 yıllık salonda seyircilere şöyle
duyurmuştur: “Bugün Leyla Gencer’i kaybettik. Burası, La Scala, onun evi,
yuvasıydı.” Gencer için ayrıca öğrencileri ve sevenleri tarafından Milano San
Babila Kilisesi’nde ve İstanbul’da anma törenleri düzenlenmişlerdi. Franca
Cella’nın “Yer aldığı temsillerle ilgili övgü dolu eleştiri yazıları ve
hakkındaki makalelerin ötesinde; Verdi ve Donizetti operaları hakkında bazı
yayınlarda; dünya opera kurum tarihi ile ilgili pek çok kitapta,
ansiklopedilerde, toplantı bildirilerinde Leyla Gencer ile ilgili pek çok bölüm
bulunmaktadır.” sözlerinden de anlaşılacağı üzere Gencer, pek çok esere konu
olmuş bir isimdir. Leyla
Gencer’in kendisinden sonra gelen ve genç kuşaklar üzerindeki etkisi günümüzde
de hala sürmektedir. Gencer’in öğrencilerinden ve kariyerini halen İtalya ve
Türkiye’de sürdüren başarılı Soprano Simge Büyükedes’e göre Gencer’in tutkusu,
operaya/şarkıya karşı hiç kaybetmediği aşkı, sanat ve hayat içindeki duruşu,
bir eseri yorumlarken öncesi ve sonrasında gösterdiği titizlik ve hassasiyeti
onun yeni gelen kuşaklar üzerinde hala büyük bir etkisinin olmasına yol
açmıştır.Dünya
sanat tarihine iz bırakmış bir Türk opera sanatçısı olan Leyla Gencer’le ilgili
röportaj yaptığımız dünyaca tanınmış bazı önemli sanatkârlar ona dair
düşüncelerini şöyle dile getirmişlerdir: Vincenzo
Scalera: “Diva! Son yüzyılın en büyük opera şarkıcılarından biri!” Simge
Büyükedes: “Leyla Gencer benim için Avrupa’da ve bütün dünyada kendini
ispatlamış hatta bir ekol olmuş, opea dünyasının gelmiş geçmiş en güçlü,
mükemmeliyetçi ve en disiplinli sopranolarından biri. Bizler için inanılmaz bir
örnek ve yol gösterici! “. Leonardo
Cortellazzi: “2006 yılında olağanüstü Scala Akademisine odüsyon yapma şansı
buldum. Leyla Gencer ile ilk karşılaşmam o gündü. Çok fazla ünlü ve önemli isim
vardı jüride fakat o günün asıl başrolü Gencerdi, büyük yeteneği ile yeni
yetenekler keşfetmek üzere bu yolu gençlere açıp benim de bu prestijli okula
kabulümü sağlayan Gencer. İşte o dakikadan itibaren benim için Leyla Gencer
ismi yol gösterici, güç, kültür ve arınmışlık ile birlikte tüm öğrencilerini
bir arada aile gibi tutan ev anlamına geldi. Fiziksel olarak ilk önce
primadonna Leyla Gencer’i tanıdım. Yüce
sanatçı ve benim dimağımda kalbimde bir daha asla karşılaşmadığım şükran ve
saygı ile dolu olduğum bir figür olarak kalacak”. Paola
Cavani: “Leyla’nın adı hem opera hem de genel olarak tiyatronun altın çağını
çağrıştırıyor. Çok sayıda entelektüel profesyonelin yanı sıra tutkulu
sanatseverlerin coşkusunun Milano’da muhteşem bir kitle ve verimli bir dünya
yarattığı çağ… (Leyla, Paolo Grassi, Strehler, Gavazzeni, Abbado, Muti, Mila,
Arbasino…) Olağanüstü güçlere sahip bir kadın figürü, kişisel ve hatasız bir
stil ve yorumlama sanatının son derece kültürlü bir ustası, fikirlerinden emin
ancak kendisi gibi büyük muhataplarıyla yüzleşmeye çok açık!”. Franca
Cella: “Leyla Gencer’i bugün de anarken benim dostum, kardeşim! Bu şekilde
hissettiğim tek insan oydu diyebilirim. Gerçekten büyük bir sanatçıydı ve ben
onun yaşamının içinde olmam sayesinde opera şarkıcılarının penceresinden hayata
bakabildim. Yeni operalara hazırlanırken ben de onunla beraber heyecanlanır ve
tutkuyla dolardım. Bana ayrı bir dünya gösterdi Leyla: Bir artistin hayatı
nasıl olur? Onunla birlikte gerçek bir opera sanatçısının hayatı nasıl olur
bunu gördüm ve anladım. Tüm bunlar bana çok şey kattı ve bununla birlikte onun
muhteşem kişiliği de cabası. Her zaman çok çok özeldi!” Perihan
Asude Karayavuz: Kısa bir süreliğine de olsa öğrencisi olma gururunu taşıyan ve
ondan 50-60 yıl sonra Teatro Colon’da temsil yapma şansını elde etmiş bir Türk
opera sanatçısı olarak şunu söylemek isterim ki temsil bitişinde bir grup
Meloman tarafından çıkışta karşılanarak “Siz Gencer’in toprağından geliyorsunuz
ne büyük şeref” sözleriyle tebrik edilmek, Türk opera sanatı ve şahsım için
büyük bir gururdu. Perihan Asude
KARAYAVUZ KAYNAKÇASüreli YayınlarAkis, 21 Şubat
1959.Bel Canto Society
(Blog),http://www.belcantosociety.org/pages/gencer.html, 5 Mayıs 2021.Corriere della
Sera, 29 Kasım 1991. Piccola Sera, 13
Temmuz 1955.The Guardian, 13
Mayıs 2008,Ulus, 27 Ağustos
1958. Araştırma EserlerARSLAN, Zehra,
Türkiye’de Devlet Tiyatrosunu Yaşatmak, Sahaflar Kitap Sarayı, İstanbul 2013.ASLAN, Zehra,
“Devlet Tiyatroları ve Operası”, Atatürk Ansiklopedisi, 25 Mayıs 2022, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/devlet-tiyatrolari-ve-operasi/, Erişim Tarihi: 1
Ağustos 2022.ASLAN, Zehra,
“Türk Devlet Tiyatrosunu Daimî Kadrolarla Yaygınlaştırma Projesi: Bölge
Tiyatroları (1950-1980)”, Sosyal ve Liberal
Bilimlerde Yeni Yönelimler, Ed. H. Babacan, S. Özer, Gece Kitaplığı, Ankara
2016, s.649-662. AY, Lütfi, “Scala’ya Çıkan İlk Türk Sanatkâr Leyla Gencer ile
Konuşma”, Devlet Tiyatrosu Aylık Sanat Dergisi,Şubat 1957. CELLA, Franca,
Leyla Gencer romanzo vero di una primadonna, CGS, Venice 1986. İLYASOĞLU, Evin,
Ben Leyla Gencer-La Diva Turca, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2019. ORAL,
Zeynep, Leyla Gencer Tutkunun Romanı, Alfa Yayınları, İstanbul 2008. ORAL, Zeynep,
Leyla Gencer’e Armağan, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı Yayınları, İstanbul 1995.
ÖZİŞ, Ünal, Leyla Gencer ve Opera Dünyası, Sevda-Cenap And Müzik Vakfı
Yayınları, İstanbul 2006. Sözlü Görüşmeler Franca Cella ile
röportaj (Mayıs-Haziran 2022). Leonardo Cortellazzi ile röportaj (Mayıs-
Haziran 2022). Paola Cavani ile röportaj (Mayıs-Haziran 2022). Simge Büyükedes
ile röportaj (Mayıs-Haziran 2022). Vincenzo Scalera ile röportaj (Mayıs-Haziran
2022). Ana Görsel Kaynağı İKSV’den Leyla Gencer
Anısına Bir Belgesel: Leyla Gencer: La Diva
Turca, https://www.youtube.com/watch?v=AHZRICOZM-8
,
Erişim Tarihi: 1 Ağustos 2022.
Ek 1. Franca Cella
ile röportajdan bir kare 04/08/2023
tarihinde
https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/leyla-gencer-10-ekim-1928-10-mayis-2008/?pdf=5455
adresinden erişilmiştir
2 0 2 3
HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER
HAFTA WEEKLY NEWSPAPER