Press [1975 - 2004] [Turkish]


1 9 8 0

MİLLİYET WEEKLY ART MAGAZINE                                   
1980 November

1 9 8 1

GONG WEEKLY MAGAZINE                                
1981.10.21

1 9 8 2

UNKNOWN NEWSPAPER                                
1982

MİLLİYET WEEKLY ART MAGAZINE                                
1982.01.15

MİLLİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1982.07.07

CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1982.07.08

1 9 8 3

HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1983.08.10

1 9 8 4

HAYAT WEEKLY MAGAZINE                                 
1984.08.06

AKKADIN MONTHLY MAGAZINE                               
1984.09.09

HÜRRİYET GÖZTERİ WEEKLY MAGAZINE                                
1984 December
Dünyada Adını Kendi Başına Duyuran Sanatçı: Leyla Gencer

Hürriyet Gösteri Aralık 1984 - Filiz Ali  

Aramızda kalsın ama geçtiğimiz Ağustos ayında Leyla Gencer’i yeniden keşfettim. “Biraz geç kalmışsın...” diyebilirsiniz. Ben de aynı kanıdayım. Hem de çok geç kaldım. Hepimiz çok geç kaldık ve bu büyük opera sanatçısını, sanatının doruğundayken opera sahnelerinde dinleyemedik, seyredemedik.
 
Gelelim Leyla Gencer’i yeniden nasıl keşfettiğime: Onun son yıllarda Uluslararası İstanbul Festivali’nde verdiği konserleri dinlerken içimde hep bir kuşku, hep bir eksiklik duygusu vardı. Olağanüstü kaliteleri olan bir ses ama, “tam ses” kullanmıyor Leyla ya da çok az ve ekonomik kullanıyor. Olağanüstü bir sahne kişiliği ama, konser konumu içinde opera sahnesindeki dramatik yaratıcılığını yansıtması söz konusu değil. Olağanüstü bir müzisyen. Müzik cümlelerini kuruşu, onlara yüklediği anlam, soluğunu ustaca ayarlaması ve hem müzik dilini hem de söylediği eserin orijinal dilini kullanımındaki kusursuzluk, stil anlayışı, bilgisi ve ince beğenisi hayret verici ama, acaba biraz yapmacık mı? Niye böyle kuşkuluyum? İster istemez birilerinin etkisi altında kalmışım besbelli.
 
Leyla Gencer’in meslektaşlarından (Türkiye’dekiler doğal olarak) yıllar yılı şunları dinlemişim (çeşitli zamanlarda): “Leyla’nın sesi küçüktür ama akıllı kadındır. “Piyano”ları iyidir, sesinin ufaklığını piyanolarıyla örter. Eee, güzel kadın, dil biliyor, zaten annesi de Polonyalı’dır (Polonezköylü) laf aramızda. Güzelliğini de kullandı doğrusu. İtalya’da oturuyor zaten. İlişkiler filan bir şeyler yaptı herhalde oralarda...”
 
Türkiye’deki müziksever, Leyla Gencer’i bu tür laf ebeliğinin de katkısıyla 1950’lerin sonunda yitirmiş, kaptırmış Avrupa’ya. 1970’li yılların başına kadar onu hiç dinlememiş. Aradaki on beş yıl, bir sanatçının yaşamında çok uzun ve önemli bir kesit. O yıllarda dış ülkelere gitme olanağı bulan bir avuç müziksever, Leyla Gencer’i belki Londra’da, Paris’te, Milano’da veya Verona’da rastlantı eseri yakalayabilmiş. Ülkeye döndüğünde eşe dosta soluğu kesilerek anlatmış duyduklarını, gördüklerini. Çoğumuz burun kıvırmayı sürdürmüşüz. Aradan yıllar geçmiş, Maria Callas, Renata Tebaldi gibi Leyla Gencer’le aşağı yukarı aynı yıllarda parlayan ve primadonna geleneğini bütün görkemiyle yaşatan son büyük sopranolar teker teker şarkı söylemekten ve sahneye çıkmaktan vazgeçmişler. Leyla Gencer ise opera sahnesinden konser sahnesine geçerek kariyerine devam etmiş.
 
Leyla Hanımla 1982 yılının Temmuz ayında Doğan Hızlan’la birlikte bir konuşma yapmışız. (“Leyla Gencer ile Herşey Üstüne” Cumhuriyet 8-9 Temmuz 1982) Konuşmanın bir yerinde bakın sanatçı ne diyor. 
 
“Deliler gibi çalışırdım. On günde bir opera çıkarırdım. Operayı bir ay içinde mükemmelliğe eriştirebilmek için canım çıkardı. Korrepetitörün de canını çıkarırdım. Bir müzik cümlesini yüzlerce defa tekrarlardım. Sesin, piyano gibi, keman gibi, yani herhangi bir enstruman gibi üzerinde çalışılması gerekir. Niye şimdiye kadar ben böyleydim? Bu egzersizleri bırakmadığım için. Aslında opera söylemek daha kolaydır konserden. Çünkü operada tek başınıza değilsiniz. Kendi partinizi öğreniyorsunuz, ötekiler de size yardım ediyor. Düetler var, koro var. En fazla iki, bilemediniz üç arya söylersiniz. Resital öyle mi? Resitalde dinleyicinin ilgisini iki, üç saat sürekli çekmeniz gerekiyor. Bir konser için üç ay çalışıyorum. Bir yılda ancak üç konser çıkabiliyor bu çalışmayla.”
 
 Bu sözler, yarım saat şarkı söyledi mi sesi yorulan, yılda belki bir opera bir de resital çıkardı mı epey iş görmüş sayılan şarkıcılara ibret olmalı.
 
Leyla Gencer’i yeniden nasıl keşfettiğimi artık herhalde merak ediyorsunuzdur. Amerika’yı yeniden keşfetmek gibi bir şey bu. 1984 yılının Ağustos ayında Paris’te St. Germaine Bulvarı’nda avare avare dolaşırken, bir plakçının vitrininde Leyla Gencer’in o güzel yüzüyle karşı karşıya geldim. Albümün adı Leyla Gencer in Scena’ydı. Yanında bir plak daha. L’Art de Leyla Gencer. Hemen içeri girip ne kadar Gencer plağı varsa çıkarttırdım. Plakların tümü korsan denilen türdendi. Yani belirli bir plak şirketi tarafından yapılmış stüdyo kayıtları değil, temsil sırasında, olumsuz koşullar altında alınmış, kötü kalite band kayıtlarıydı. Birkaç tane radyo kaydı vardı ki, bunlar ötekilerin yanında zemzemle yıkanmış sayılabilirdi. Çoğunda sahne gürültüleri, ayak sesleri, elbise hışırtıları, salondan gelen öksürükler ve ama en önemlisi daha aryalar birmeden patlayan çılgınca alkışlar ve “brava” sesleri.
 
Leyla Gencer in Scena plağındaki kayıtlar, 1957 ile 62 yılları arasında Milano, La Scala; Buenos Aires, Teatro Colon; Trieste, Floransa, Palermo, Salzburg Festivali ve Venedik, La Fenice Tiyatrosu’ndaki temsiller sırasında yapılmış. Soprano repertuarının akla gelen her stilindeki eserleri yetkinlikle yorumladığı görülüyor Gencer’in bu kayıtlarda.
 
Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma ve Don Giovanni’sinden tutunda, Bellini’nin I Puritani, Donizetti’nin Anna Bolena, Lucia di Lammermoor, Roberto Devereux, Massenet’nin Werther, Verdi’nin La Battaglia di Legnano, La Forsa del Destino, Macbeth, Rigoletto, Simon Boccanegra, I Due Foscari, Nabucco ve Il Trovatore operalarının birbirine hiç benzemeyen bir ses paleti içinde vermişti Leyla Gencer.
 
Tulio Serafin, Vittoria Gui, Arturo Basile, Gianandrea Gavazzeni, Alfredo Simonetto, ve Herbert von Karajan gibi şeflerin yönetiminde yorumladığı operalardı bunlar. Sahnede temsil sırasında yapılan bu amatör kayıtlarda tek bir sürçme yoktu. Ağzından çıkan her sözcük, bütün netliğiyle anlaşılıyordu. Canlandırdığı kahramanın kişiliğine büründüğünü, onu sahnede görmeden, kötü koşullar altında yapılmış bu kayıtlarda bile hissetmemeye olanak yoktu. O, küçük denilen ses, Gencer istediğinde dev gibi büyüyor, bütün duygusallığıyla canlandırdığı kahramanın dramatik kişiliğini yansıtıyordu. Tam, “ama ağır bir ses, hafifliği yok” derken, Rigoletto operasında Gilda’nın “Gualtier Malde” sözleriyle başlayan aryasının koloratura pasajlarını tüy gibi hafiflikle ve kolaylıkla, pırıl pırıl bir tınıyla söyleyiveriyor ve insanı şaşırtıyordu.
 
Gariptir, yine aynı günlerde, Paris’te Maria Callas’ın 1957 ile 62 yılları arasında dünyanın en iyi plak şirketleri tarafından yapılmış stüdyo kayıtlarını içeren The Art Of The Primadonna albümüyle karşılaştım. Leyla Gencer ve Maria Callas, aynı yıllarda, aşağı yukarı aynı repertuarı söylemekteymişler meğerse. 
 
Callas’ın albümündeki kayıtların kalitesi mükemmel, en iyi orkestralar, en iyi şefler ve en iyi ses alma olanakları. Yanlış anlaşılmasın, Maria Callas hayran olduğum bir şarkıcıdır ve öyle de kalacaktır. Sesi olağanüstü geniş ve güçlüdür. Onun dramatik duyarlığına ulaşabilen bir başka opera sanatçısı henüz yetişmemiştir. Ne var ki Maria Callas’ın sesi, bazı bazı bir değil üç insanın gırtlağından çıkıyormuş gibi farklıdır. Hatta, zaman zaman sanki bir kuyunun dibinden gelir sesi. Düz bir çizgisi, belirli bir rengi yoktur, daha doğrusu pek çok rengi vardır. Kariyerinin sonuna doğru tizlerde sallanır. Son derece çarpıcı ve yırtıcıdır. Koloraturaları şeytanca hızlı ve nettir. İnanılmaz bir şarkı söyleme kolaylığı varmış gibi görünse de onun da Leyla Gencer gibi ölesiye çalışkan olduğu bilinir.
 
Maria Callas’ta Leyla Gencer’de olmayan çok önemli bir fazlalık vardır. Uluslararası destek. Leyla Gencer, Avrupa’da tek başınadır. Oysa Callas, Yunan asıllı Amerikalıdır, üstelik Meneghini adlı milyoner bir İtalyan menajerle evlidir. Avrupa ve ABD’de sözü geçen her kesimin salonları ona açıktır. Opera, konser ve plak angajmanları sorun değildir. 
 
Değeri tartışılmaz Maria Callas ile yine değeri tartışılmaz Leyla Gencer arasındaki tek ve en önemli ayırım, birine tüm kapıların ardına kadar açılması, ötekine ise aynı kapıların hep zorlukla aralanmasıdır. Uzun sözün kısası Leyla Gencer, bugün dünyada kendi başına adını duyurmuş tek Türk opera sanatçısıdır ve hâlâ Devlet Sanatçısı olmamıştır. 
 
(Leyla Gencer, bu yazıdan dört yıl sonra 1988 yılında Devlet Sanatçısı oldu)

1 9 8 6

GÖSTERİ WEEKLY MAGAZINE                                 
1986 June

ORKESTRA MONTHLY MAGAZINE  No.154                       
1986 June

POSTA MONTHLY NEWSPAPER                       
1986 August

KADIN MONTHLY MAGAZINE                                 
1986 September

1 9 8 7

MİLLİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1987.07.23

CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1987.07.27

ORKESTRA MONTHLY MAGAZINE No. 168                    
1987 August

SKYLIFE MONTHLY MAGAZINE                                 
1987 August

HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1987.08.16

1 9 8 8

ORKESTRA MONTHLY MAGAZINE No.173
1988 January

CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1988.08.10

Beni hiç tanımıyorlar.

Geçen hafta Devlet Sanatçısı unvanıyla ödüllendirilen ünlü sopranomuz Leyla Gencer yine de kırgın. Bu kırgınlığının nedeni ise Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Milano büyükelçiliğimizden Gencer'in hâlâ Türk vatandaşı olup olmadığım soruşturması. Gencer, 35 yıldır dünyayı bayrak gibi 'Türk sanatçısıyım' diyerek dolaştım diyor. Bakanlıkça Türk olup olmadığı soruşturulan Devlet Sanatçısı Leyla Gencer uluslararası düzeyde ün kazanmış bir Türk opera sanatçısı. 1958 yılından bu yana primadonna. Milano La Scala Operası'nda solistlik, Münih, Viyana Devlet operaları, San Francisco, Roma ve Venedik operaları, Londra Albert Hall, New York Carnegie Hall salonlarında konserler, çeşitli uluslararası festivaller, plaklar ve ödüller... Gencer'in 38 yıllık sahne yaşamın da birbirinden değerli 35 ödül süslüyordu. Son olarak geçen yıl Floransa'da 5 ödül birden verilmiş, hemen ardından Milano kentinin kültür yaşamına yaptığı katkılardan dolayı bu kentin altın madalyasıyla onurlandırılmıştı. İtalya, ABD, hatta Polonya pek çok kez ödüllendirmişti Leyla Gencer'i. Ancak kendi ülkesinden, Türkiye'den bir kez bile ödül almamıştı bugüne kadar. Nihayet geçen hafta ülkesinin ilk ödülüne kavuştu Gencer. "Devlet Sanatçısı" unvanını ve ödülünü Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in elinden aldı. Bu yüzden 36.sı en değerlisiydi Leyla Gencer'e göre. Kendi memleketimden aldığım için beni en çok sevindiren, en kıymetlisi bu oldu. Hem 38 senelik çalışma hayatımın bir değerlendirmesi oldu sanki diyordu. Ülkesinden aldığı ödül Leyla Gencer’in 38 yıllık sahne yaşamına birçok yabancı ülkeden aldığı birbirinden değerli 35 ödül var Ancak ünlü opera sanatçımız, kendi ülkesinden ilk ödülü gecen hafta aldı Kültür ve Turizm Bakanı Tınaz Titiz’in de katıldığı ödül töreninde Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Gencer'e Devlet Sanatçısı unvanını verdi (Fotoğraf Lale Filoğlu) Atatürk Kültür Merkezi'nde resitaller verdi, Leyla Gencer artık temsillere çıkmadığını, ileriye yönelik tasarılarını pek fazla çeşitlendirmediğini söylüyor: 38 sene sahnelerde olmak ne demek biliyor musunuz? Hele böyle muazzam zor, yıpratıcı bir meslekte! Şimdi artık dinlenmek istiyorum". Böyle söylüyor, ama aslında kendisinin bile buna pek inandığını sanmıyoruz. 5 yıldır Milano'da As.Li.Co. adını taşıyan bir kurumun yöneticiliğini yapıyor Gencer. 40 yıllık bir geçmişi olan ve iki yıl süreli bir opera kursu niteliğini taşıyan As.Li.Co’nun hem teknik hem sanat yönetmeni. Yaklaşık 15 kişilik öğrenci grubuna bir yandan kelime kelime opera öğretiyor, bir yandan yardımcılarıyla birlikte, yıl sonunda öğrenciler tarafından sergilenen operaların idari sorumluluğunu taşıyor. Sanatçı Türkiye'de de böylesi çalışmalar gerçekleştirebileceğini, ancak bunun için önce maddi olanaklar sağlanmasının, sonra da teklif gelmesinin gerektiğini belirtiyor, As.Li.Co’nun yılda 1 milyarı bulan harcamalarının yarısını devletin karşıladığım, yarısını ise sponsorların sağladığını ekliyor. Yaşamını Milano'da sürdüren Leyla Gencer ödülünü almak için birkaç günlüğüne İstanbul'daydı. Devlet Sanatçılığı unvanı ile ilgili duygularını öğrenmek, İtalya'daki çalışmalarından söz etmek üzere, kaldığı otelde ziyaret ettiğimizde kendisini oldukça üzgün ve şaşkın bulmuştuk. Konserler için sık sık Türkiye’ye gelen Leyla Gencer buna karşın uzunca bir süredir İstanbul'u gezemediğini, bu kez fırsatını bulunca kısa bir Taksim gezisi yapmak istediğini söylüyordu. Taksim'in, Beyoğlu'nun, Tarlabaşı’nın halini görünce dehşet içinde kalmıştı. Ne olmuş buralara böyle? diye soruyordu. Nasıl yaparlar bunu? Leyla Gencer'i geldikten sonra şoke etmek bir yana, gelmeden önce de gücendirmiştik. Kültür ve Turizm Bakanlığı ödül vermeye karar verdiğinde Milano Büyükelçiliği'nden Gencer'in hâlâ Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup olmadığım soruşturması çok kırmıştı sanatçıyı. Ben çift pasaport taşıyabilecekken bunu bile istemedim. 35 senedir bayrak gibi 'Türk sanatçısıyım' diyerek dolaştım dünyayı. Beni hiç tanımıyorlar diyordu. Leyla Gencer artık dinlenmek istediğini söylüyordu, ama bir yandan da kendisinin daha çok 1800'lerde kaldığını, Donizetti, Bellini, Verdi gibi bestecilerde uzmanlaştığını, şimdiyse öğrencileriyle birlikte daha yenilen modern bestecileri keşfettiğini itiraf ediyordu: Dünya çok şeyler veriyor bize. Almak, sindirmek lazım. İnsan böylece zenginleşiyor. Ufuklarımız geniş olmalı hep. Genişledikçe insan da olgunlaşıyor. 2000 yılına girerken kültürümüzü de birlikte geliştirmek zorundayız. Bilgimiz yalnız ihtisas olmamalı. Her konuda gelişmek lazım. Gençlerimizin, devlet adamlarımızın da gelişmesi lazım. Gencer İstanbul Şehir Korosu'nda solist olarak çalışmış, daha sonra Ankara Devlet Operası'nın sınavını kazanarak bu kuruluşta görev almaya başlamıştı. İlk başrolü, Mascagni'nin "Cavalleria Rusticana" operasında oynadı. Eugen d'Albert'in "Tiefland" operasının Türkiye'deki ilk sahnelenişinde "Martha" rolündeydi ve büyük bir başarı kazanmıştı. 1952 yılında opera yaşamını İtalya'da sürdürmeye başlayan sanatçı kısa bir süre sonra Milano La Scala Operası'nda solist olmuştu. Poulenc'in "Carmelitlerin Diyalogları” adlı operasının dünya prömiyerinde rol alması ise 1957 yılına rastlıyordu.
 
Dünyanın belli başlı opera kuruluşlarındaki temsillerde rol alan ve uluslararası düzeyde ün kazanan Leyla Gencer zaman zaman Türkiye'deki temsillere de katıldı, Aya İrini'nin büyüleyici atmosferinde İstanbul Festivali'nin konukları arasında yer aldı.
 
İstanbul Şehir Operası 19 Mart 1960 günü perdelerini "Tosca " operasıyla açarken soprano Leyla Gencer de konuk sanatçı olarak sahneye çıkmıştı 'Tosca"yı sahneye koyan ise İstanbul Şehir Operasının kurucusu Aydın Gün'dü İstanbul'un ilk operası için İtalya’dan gelen Gencer, provalar sırasında da Gün'ün en büyük desteklerinden biri olmuştu. İki sanatçı yıllar sonra aynı gün Devlet Sanatçısı unvanıyla ödüllendirilecek. 

1 9 8 9

MİLLİYET WEEKLY ART MAGAZINE                                   
1989

HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1989.01.07

MİLLİYET WEEKLY ART MAGAZINE                                  
1989 July

TEMPO WEEKLY MAGAZINE                               
1989 July

1 9 9 2

CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1992.07.14

SKYLIFE MONTHLY MAGAZINE                                 
1992 August

HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER                               
1992.08.19

HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER                               
1992.10.06

1 9 9 3
 
ORKESTRA MONTHLY MAGAZINE  No.238
1993 June

CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1993.09.08

HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER                              
1993.10.09

AKTÜEL WEEKLY MAGAZINE                                
1993.10.10

CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                               
1993.11.21

Above photos © UĞUR GÜNYÜZ, İstanbul


















1 9 9 4

CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1994.01.11

CUMHURİYET MAGAZINE                            
1994.12.18

1 9 9 5

VİZYON MONTHLY MAGAZINE                                
1995 June

HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER                              
1995.09.03

MİLLİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1995.09.09

CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1995.12.28

1 9 9 6

LİDERLER MAGAZINE No.2                                 
1996 September/October/November

1 9 9 7

UNKNOWN DAILY NEWSPAPER                                  
1997

HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER                                  
1997.02.06

HÜRRİYET SUNDAY WEEKLY MAGAZINE                                   
1997.09.14

TEMPO WEEKLY MAGAZINE                                   
1997.09.17

THEATRE MONTHLY MAGAZINE
1997 October

HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER                              

1997.12.09
Obituary advert for soprano Zehra Yıldız, who died unexpectedly during a performance of Fidelio in Karlsruhe Opera

1 9 9 8

CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1998.12.03

MİLLİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1998.12.12

1 9 9 9

CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1999.12.26


CUMHURİYET DAILY NEWSPAPER                                   
1999.12.29

2 0 0 0


ADAM MONTHLY ART MAGAZINE                              
2000 January