TOSCA
Text by Giacosa and Illica after the play by Sardou
Premièr at Teatro Castonzi, Roma – 14 January 1900
Chorus master: Georg Markowitz
Scene and costumes: Sabih Kayan
Floria Tosca a celebrated singer LEYLA GENCER soprano [Role debut]
Mario Cavaradossi SÜLEYMAN GÜLER / SAVNİ SUBAŞI / NURİ TÜRKAN / NİHAT KIZILTAN a painter n/a tenor
Baron Scarpia Chief of Police VEDAT GÜRTEN / NEVZAT KARATEKİN / NURULLAH TAYKIRAN / ALİ KÖPÜK baritone
Cesare Angelotti a political prisoner RIFKI AR / RUHİ SU / SELİM ÜNOKUR / MUAMMER ESİ bass
A Sacristan ALİ KÖPÜK / FİKRET KUNTAY baritone
Spoletta a police agent AZMİ ÖRSES / ESAT TAMER tenor
Sciarrone a gendarme MİTHAT DEMOKAN / MUAMMER ESİ / FİKRET KUNTAY bass
A Gaoler MUZAFFER GÜRGÜNEŞ / İSMAİL ÖKTEM bass
A Shepherd Boy BERGAM AKSU / SAİME KENTMEN / MÜJGAN KUTUCUOĞLU / AYŞE ÖRSES contralto
Time: June 1800
Place: Rome
BEŞ SANAT MONTHLY MAGAZINE
STATE THEATER MAGAZINE
1951-1952 Konser Mevsimine Başlarken
Yeni Rejisörlerimiz / Arnulf Schröder
Fotoğraf: Eserin Bestekârı Giacomo Puccini
Fotoğraf: Orkestra Şefi Adolfo Camozzo
Fotoğraf: Eserin Rejisörü: Vedat Gürten
Giannina Arangi Lombardi
Fotoğraf: Giannina Arangi Lombardi
Arnulf Schröder'i, Yarasa provalarının yorgunluğunu henüz gidermeğe imkân bulamadığı bir akşam üstü, tiyatrodaki odasında ziyaret ettik. Resimlerine nispetle çok daha genç ve dinç görünen başrejisör, büyük bir nezaket göstererek suallerimize cevap vermeği kabul etti.
Almanya'da umumiyetle Türk Tiyatrosu hakkında ne düşünülmektedir? Siz ne düşünüyordunuz?
Almanya'da, herkes gibi, ben de şu kanaatteydim ki Türkiye'de yeni bir Tiyatro kurulması için birçok imkânlar vardır. Burada yeni kelimesiyle dış görünüşe, şekle ait bir yenilik değil, mana ve ruh bakımından bir yenilik kastettiğimi ilave etmeliyim. Türkiye'ye geldiğim zaman edindiğim ilk intibalar umumiyetle bu kanaatimi teyitleşmiştir.
Gerek İstanbul’da gerek Ankara'da belli başlı sanat müesseselerimizi ve faaliyetlerini yakından görmek fırsatını buldunuz. Bu husustaki, müşahedeye dayanan, intibalarınızı öğrenebilir miyiz?
Şimdiye kadar gerek İstanbul’da gerek Ankara'da edinmek fırsatını bulabildiğim mahdut imkânlara dayanarak şu kadarını söyleyebilirim ki Türk Tiyatrosu hakkındaki intibalarım tamamıyla müsbettir. Türk aktörlerinde tiyatro sanatına esas itibariyle, tam bir intibak hâli mevcuttur. Fakat gerek reji gerek dekor gerek stylizsation (üsluplaştırma) bakımından henüz bir vahdet sizlik göze çarpmaktadır.
İstanbul'daki sanatkârlar, müşahedelerime göre, daha çok şahsi ve ferdi olgunlukları ile temayüz etmektedirler; Ankara'daki sanatkârlar ise yeni bir ananenin nüvesi olmak istidadını gösteriyorlar. Şunu da unutmamak lazımdır ki, Ankara Devlet Tiyatrosu, kökleri doğrudan doğruya Devlet Konservatuvarına bağlı olduğu için, bu hususta çok daha müsait şartlara sahiptir. Bundan başka Devlet Tiyatrosu sanatkârlarının çok daha iyi binalarda çalışmalarının da büyük ehemmiyeti vardır. Bilhassa yeni Opera binası, gerek ince bir zevk mahsulü olan salonu, gerek büyüleyici havası ile Avrupa'da bile eşine az rastlanan bir tiyatrodur.
Devlet Operası'nın sanat faaliyeti hakkında, gördüğüm bir tek esere dayanarak, kesin bir hüküm veremeyeceğim. Fakat sanatkarların gerek oyun bakımından ifade kudretleri gerek ses seviyeleri, bilhassa Türk Operasının pek kısa olan mazisini göz önüne getirince, beni hayrette bırakmıştır.
Devlet Tiyatrosu'nda neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Ümit ederim ki 2-3 senelik bir çalışma programıyla gerek Opera gerek Tiyatro bölümünde başlangıçtan zamanımıza kadar yazılmış eserlerden "makta" halinde örnekler vermek mümkün olacaktır. Daha ileride Shakespeare'in, Mozart'ın hatta belki de Richard Wagner'in bütün eserlerini devre devre ele almak da imkânsız olmayacaktır.
Bu arada Türk Tiyatro yazıcılığının gelişmesine ve buna bağlı olan bir Milli Tiyatronun kurulmasına yardım edebilirsem kendimi bahtiyar addedeceğim.
Devlet Tiyatrosu'nu bir repertuvar tiyatrosu haline getirmek doğru olmaz mı? Bunu nasıl gerçekleştirebiliriz?
Ankara için sık sık temsil değiştiren bir repertuvar tiyatrosunun kurulması, seyircinin alakasını çekmek bakımından, çok faydalı olur. Bunu gerçekleştirmek için teknik atelyelerin randımanını bir hayla yükseltmek, umumi çalışma temposunu hızlandırmak ve ilk hazırlıkları, ileriyi görüp düşünerek, tam zamanında yapmak lazımdır.
Almanya'da tiyatronun bugünkü durumu nedir?
Alman tiyatrosu harbin ve harp sonrasının sebep olduğu gerilemelere rağmen şimdi tekrar yüksek bir faaliyet seviyesine ulaşmıştır. Devlet ve Belediyeler iktisadi durumun doğurduğu güçlükleri nazarı itibara almaksızın, Alman tiyatrosunu yeniden kalkındırmak ve sanat seviyesini korumak için büyük maddi yardımlardan çekinmemektedirler.
Bugün Alman tiyatrosuna hâkim olan sanat cereyanları ve tiyatronun aldığı bariz istikamet nedir?
Hitler rejimi zamanında, uzun süren fikri tecrit, hudutlar açılır açılmaz, yerini yabancı tiyatro eserlerine duyulan bir alakaya bıraktı. Bu yüzden soysuzlaşmış modern yabancı eserlerin de büyük bir önemle sahneye konulduğu görülmektedir. Fakat halk daha ziyade, zamanla değerinden bir şey kaybetmeyen klasik eserlerle fikri ve ruhi değer taşıyan yerli ve yabancı yeni eserlere temayül etmektedir ve bu temayül, gitgide kuvvetlenerek, kendini kabul ettirmektedir.
Almanya'da da telif eser buhranı var mıdır?
Harp sonrası devresinde umumi alakanın daha ziyade yabancı eserler üzerinde toplanması yüzünden telif sahasında verimli neticeler alınamamakta, dolayısıyla da modern Alman tiyatro yazıcılığı inkişaf edememektedir. Bununla beraber telif sahasında için için devam eden bir faaliyet vardır ve bu faaliyet zamanla, er geç meyve vermekte gecikmeyecektir.
Alman tiyatrolarında da Edebi Heyetler var mıdır?
Almanya'da Edebi Heyet diye bir şey bilinmemektedir. Tiyatro eserleri ya tabiler, yahut da doğrudan doğruya tiyatro idareleri tarafından kabul edilir. Böylece ahlâka mugayir olmayan her eser temsil edilebilmektedir. Ancak resmi makamlar, siyasi sebeplerle, bir piyesin temsiline itiraz edebilirler. Fakat bu gibi haller pek nadirdir. Böyle bir şey olduğu zaman da mesele umumi efkâr önünde, açıkça münakaşa edilir.
Alman tiyatrolarında telif hakları ne şekilde ödenir?
Almanya'da müelliflere verilen telif hakları, anlaşmaya bağlı, muhtelif yüzdeliklerle ödenir. Bu da ya doğrudan doğruya müellife yahut da eserin bütün haklarını satın almış olan tabie verilir. Fakat tabi temsile ait telif haklarından bir kısmını müellife verir.
Almanya'da tahsisatlı bir tiyatro senede kaç yeni eser çıkarır? Kadroları kaç kişiliktir? Sanatkâr ücretleri ortalama nedir?
Almanya'da bir Devlet veya Belediye Tiyatrosu, ortalama olarak, üç veya dört haftada bir yeni eser çıkarır. Bu eserler umumiyetle uzun yıllar senelik temsil programlarında muhafaza edilir. Büyük Opera sahnelerinde ise hemen daima 30’dan fazla eser, derhal oynanmaya hazır bir halde, repertuvarda bulundurulur. Dram, yani tiyatro kısmında da bu rakam 20’den aşağı düşmez. Operetler için de her mevsim 10-15 arasındadır.
Bununla beraber kadroları Ankara Devlet Tiyatrosu'nunkinden pek fazla değildir. Buna mukabil idare ve Teknik atelyeler çok daha geniş bir personele sahiptir. Bu suretle sanatkârların faaliyeti, en küçük bir kayba meydan verilmeden kıymetlendirilmektedir.
Sanatkâr ücretleri, ortalama 500 ile 1.500 mark arasındadır. (333 – 1.000 lira). Mesleğe yeni girenlerle büyük yıldızların aldıkları ücretler şüphesiz bu hadlerin dışında kalır.
Harp yılları içinde yıkılmış olan Alman tiyatroları yeniden inşa edilmiş midir ve bu iş nasıl gerçekleştirilmiştir?
Harp içinde yıkılmış olan tiyatrolarımızın çoğu, numune olacak şekilde yeniden inşa edilmiştir. Bu tiyatroların yeniden inşası için Devlet ve Belediyeler paraca büyük fedakârlıklarda bulunmuşlardır. Bu da Almanya'da Tiyatro'ya bir kültür müessesesi olarak ne kadar ehemmiyet verildiğini gösterir.
Yarasa opereti Almanya'da tahsisatlı tiyatrolarda da oynanır mı?
Yarasa opereti, klasik bir operet olarak, Avrupa repertuvarı içinde standart eserlerden biridir. Almanya'da hiçbir resmi tiyatro yoktur ki bu eseri programına almakta en ufak bir tereddüt göstersin.
Memleketimizde ne kadar kalmak niyet ve arzusundasınız?
Türkiye'de, Devlet Tiyatrosunda yapmayı düşündüğüm şeylerin gerçekleştirilmesi, tespit edilen gayelere ulaşılması için mevcudiyetim ve çalışmalarım, her iki tarafa, bir mana ifade ettiği müddetçe kalmak niyetindeyim.
Vakit hayli ilerlemişti. Yönetim Kurulu toplantısına gitmeğe hazırlanan değerli sanatkâra teşekkür ederek ayrıldık. [Lütfi Ay]
Bu mevsim başında büyük bir muvaffakiyet kazanan “Tosca”dan bir sahne

Rigoletto bizde, dekor,
reji, ses ve artistlerin rollerini adeta yaşamaları bakımından Avrupa’dakilerine
kat kat faik olduğu gibi tam manasıyla da mükemmeldi.
Hâlâ temsiline devam
edilen Tosca’ya gelince: İki defa Savni - Leylâ çifti ile seyrettiğim bu
operanın (30.12.951 pazar matinesi) temsilinde Sainte Ange şatosunun
burçlarında cereyan eden üçüncü perde, en küçük bir falsoya rastlanmadan, pürüzsüz,
arızasız oynanmıştır.
Giacomo Puccini adı Türk Operası'nın tarihinde önemli bir yer tutar. Çünkü onun eseri ve musikisi ile dünyaya gelmiştir.
Gerçekten de 1941 yılında, Ankara'da ilk Devlet Konservatuvarı mezunlarının verdikleri temsil, Türkiye'de, Türk diliyle verilen ilk opera temsili olmuş ve bu temsilde Lucca şehrinin ünlü bestecisinin Madama Butterfly’ı sahneye konulup icra edilmiştir.
Türk Operası'nın sesini duyurmakta bu kadar gecikmiş olmasına belki hayret edilecektir. Bu gecikme birçok sebeplerden ileri gelmiştir. Önce Batı müziği, ancak bir seçkinler topluluğunun, tanıdığı, meşgul olduğu bir müzikti; sonra muhafazakâr çevrelerin taassubu, bu müzik amatörlerinin kendilerini tamamıyla sevdikleri sanata vermelerine hiç elverişli değildi; hele Batı müziği üzerine öğretim ve eğitim yapan bir Konservatuvarın olmayışı Türk müzisyenleriyle şantörlerinin bu alanda meslekî bilgiler edinerek yetişmelerini imkânsız kılıyordu.
Bütün bu engellerin ortadan kaldırılması ancak Cumhuriyet devrinde, Yeni Türkiye'nin kurucusu büyük Atatürk’ün direktifleri sayesinde mümkün oldu. Yeni nesilleri polifonik müziğe daha iyi alıştırmak için, 1936 da, bir Devlet Konservatuvarı kuruldu ve Türk Operasının ilk solistleri, göz açıp kapayacak kadar kısa bir zaman içinde, ünlü Alman tiyatro adamı Prof. Carl Ebert tarafından, orada yetiştirildiler. O şekildeki, 1941 de, Devlet Operası'nın faaliyete geçmesinden çok önce, Türk seyircisi önünde Madama Butterfly’ı temsil ve icra etmeğe muvaffak oldular.
Bu ilk opera temsilini nasıl bir merak ve heyecan içinde görmeğe gittiğimizi, sonra tiyatrodan nasıl bir gönül rahatlığı içinde, mesut ve bahtiyar çıktığımızı hâlâ unutamam. Bu ilk Madama Butterfly temsili musiki hayatımızın gelişmesi içinde bir dönüm noktası olmuş ve genç şantörlerimizle müzisyenlerimizin, o güne kadar kendileri için yaklaşılması bile imkânsız sayılan bir alanda, kabiliyet ve istidatlarını pekâlâ deneyebilecek kudrette olduklarını ispat etmişti.
Madama Butterfly 1941 de, bu şartlar içinde temsil edildi ve derhal büyük bir başarı kazandı. Eseri sahneye çıkarmış olan Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi, üst üste birçok defa temsil etmek zorunda kaldı.
G. Puccini’nin eseri, ilk temsilinde, bizzat Prof. Carl Ebert tarafından sahneye konulmuş, dekor ve kostümlerini Turgut Zaim, Arif Kaptan ve Tarık Levendoğlu çizmişlerdi. Livre'nin tercümesi, Ferit Alnar, Necil Kâim Akses, C. Emrem ve Cevat Memduh Altar'dan müteşekkil bir müzisyen ve müzikologlar grubu tarafından yapılmıştı. Orkestrayı Ferit Alnar idare etmişti.
Başrollerde Mesude Çağlayan (Cio-Cio San), Necdet Demir (Suzuki), Ayda Gün (F. B. Pinkerton), Orhan Günek (Prens Yamadori) ve rahmetli Nurullah Şevket Tuskers (Bonzo Amca) büyük başarılar kazanmışlardı. Bilhassa güzel sesi, kusursuz oyunuyla Cio-Cio San rolünü duyarak canlandırmış olan Mesude Çağlayan seyirciler tarafından uzun uzun alkışlanmıştı. .
Madama Butterfly G. Puccini'nin lirik sahnemizde büyük başarı kazanan tek eseri olmadı.
1942 de, bir yıllık bir fasıladan sonra, Prof. Carl Ebert'in sanat idaresi altında çalışmaya devam eden Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi Tosca operasının ikinci perdesini verdi. Eserin en dramatik bölümünü teşkil eden bu perdenin temsili de Semiha Berksoy (Floria Tosca) ile rahmetli Nurullah Şevket Taşkıran (Baron Scarpia)'ın stajlarını Almanya'da yapmış, yabancı sahnelerde de kabiliyetlerini denemiş olarak yurda henüz dönmüş olan bu iki seçkin sanatçının, ses ve oyun kudretleri sayesinde geniş bir ilgi toplamıştı.
Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi, 1945 de, G. Puccini’nin bir başka operasını daha sahneye koydu ve bu sefer tamamını oynadı: La Boheme.
Hocası Prof. Carl Ebert'in idaresi altında Ertuğrul İlgin’in sahneye koyduğu, dekor ve idare ettiği La Boheme'in kostümlerini Turgut Zaim'in çizdiği ve Maestro Ferit Alnar'ın kazandığı başarı da Madama Butterfly’ın kazandığı başarıdan daha az parlak olmadı.
Başlıca roller için Ayhan Aydan (Mimi), Rebia Erler (Musette), Aydın Gün (Rodolphe), Vedat Gürten (Marcel), Ali Köpük (Schaunard), Hilmi Girginkoç (Colline) gibi sanatçıların şahsiyetlerinde mükemmel temsilciler bulunmuştu. Livre'nin tercümesi Halil Bedi Yönetken'le Ulvi Cemal Erkin ve rahmetli Nurullah Şevket Taşkıran tarafından yapılmıştı.
G. Puccini'nin realist ve romantik, canlı ve melodili müziği, daha ilk temaslarda, Türk seyircisini büyülemiş ve bu yeni seyirci topluluğu ile eserleri arasında hissî bir bağ kurmuştu.
Bu bağ Devlet Operasının kuruluşundan sonra, G. Puccini’nin eserleri tekrar sahneye konulduğu zaman, daha iyi belirdi. Halk bu eserlerden birinin temsil edileceğini ilânlardan öğrenir öğrenmez gişelerin önünü dolduruyordu. Madama Butterfly ile La Boheme'in en meşhur melodileri hemen hemen herkesin ağzındaydı.
Bu sıralarda, G. Puccini operalarının gördüğü rağbet üzerine, Devlet Operası, 1952 de, Tatbikat Sahnesi'nin evvelce yalnız ikinci perdesini temsil etmiş olduğu, La Tosca’yı sahneye koymaya karar verdi.
La Tosca'nın, tam olarak, sahneye koyma işi Vedat Gürten'e, başlıca roller de Leylâ Gencer, Belkis Aran (Floria Tosca), Süleyman Güler, Nihat Kızıltan (Mario Cavaradossi), Vedat Gürten, Nevzat Karatekin (Baron Scarpia) gibi değerli sanatçılara verildi. Livre Mo. Ferit Alnar tarafından tercüme edilmişti.
La Tosca'nın ilk temsili bir sanat hâ isesi oldu. Sanatçılarımızın güzel sesleri ve kusursuz oyunları, Sabih Kayan'ın çizdiği dekorlarla kostümlerin göz alıcı ihtişamı, Orkestra ile Koromuzun, Mo. Ferit Alnar, Dr. Hans Hoerner ve Adolfo Camozzo gibi değerli şeflerin idaresinde elde ettiği üstün müzik kalitesi, seyirciyi teshir etti. La Tosca aylarca afişte kaldı.
Böylece, on yıl gibi kısa bir zaman içinde, Türk Operası öyle bir seviyeye yükselmişti ki repertuvarın en güç, en nazik eserlerinden birini, on yıl önce ancak bir perdesini çıkarabildiği bir eseri, şimdi tam olarak sahneye koyup temsil ve icra edebiliyordu.
BİZDE OPERA
Bizde mazisi henüz çok yeni olan Operamız Batı anlamıyla çalışarak bugüne kadar birçok eserler vermiştir.
1948-1949 Opera Mevsiminde: Palyaço (30), Carmen (7), Madama Butterfly (5) defa temsil edilerek opera mevsimimiz başlamıştır.
1950-1951 Opera Mevsiminde: Rigoletto (34), Tiefland (16)
1951-1952 Opera Mevsiminde: Tosca (32), Yarasa (24), Fidelio (8)
1952 1953 Opera Mevsiminde Konsolos (26), Sevda İksiri (24), Kerem (22)
1953-1954 Opera Mevsiminde: La Traviata (10), Madama Butterfly (4), Cosi fan tutte (22). Lucia di Lammermoor (21), Yugoslav Balesi (3), Oratoryo (Atatürk) (2)
1954-1955 Opera Mevsiminde: Konsolos (4), Tosca (7), Manon (12), Sevil Berberi (11), Il Trovatore (11), Tebessümler Diyarı (15), Hoffman’ın Masalları (6)
1955-1956 Opera Mevsiminde: Rigoletto (7), Paganini (28), Maskeli Balo (11), Don Pasquale (13), Telefon & Medyum (9), Cavalleria Rusticana & Palyaço (8), Don Juan (9), La Traviata (10), Satılmış Nişanlı (7)
1956-1957 Opera Mevsiminde: Satılmış Nişanlı (9), La Boheme (19), Fakir Talebe (13), Carmen (11), Van Gogh (9), La Traviata (13), La Sonnambula (5), Rigoletto (3)
1957-1958 Opera Mevsiminde: La Sonnambula (9), Il Boccacio (23), Cosi fan tutte (7), Sevil Berberi (40), Aida (19), Faust (3)
1958-1959 Opera Mevsiminde: Faust (27), Akıllı Kız (18), Van Gogh (11), Lucia di Lammermoor (16), Turandot (20), Madama Butterfly (8) defa temsil edilerek
1959-1960 Opera Mevsimine Madama Butterfly, Saraydan Kız Kaçırma operası ile girilmiştir.
Sizleri, 1960 yılının ilk eseri olan Salomé operasıyla
baş başa bırakır, iyi ve mesut yıllar dileriz, muhterem seyirciler.