LA TRAVIATA

Giuseppe Verdi (1813 - 1901)
Opera in three acts in Italian [Sung in Turkish]
Libretto: Francesco Maria Piave after Alexander Duma’s play La Dame aux Camélias
Premièr at Teatro la Fenice, Venice – 6 March 1853
14 March 1956 (10 Performances)
State Opera and Ballet, Ankara

ANKARA STATE OPERA
Opening performance of the State Opera for the benefit of Tuberculosis Foundation

Conductor: Arturo Basile
Chorus master: Domenico Trizio
Stage director: Vedat Gürten
Scene and costumes: Ulrich Damrau

Alfredo Germont lover of Violetta CARLO ZAMPIGHI tenor
Giorgio Germont his father REMO IORI baritone
Gastone de Letorieres a young man about town NURİ TÜRKAN tenor
Baron Douphol a rival of Alfredo NEVZAT KARATEKİN baritone
Dr. Grenvil HİLMİ GİRGİNKOÇ bass
Marchese d’Obigny AYHAN BARAN bass
Giuseppe servant to Violetta EDİP AKTUGAN tenor
Violetta Valery a courtesan LEYLA GENCER soprano
Flora Bervoix her friend BEHİRE ÖZOZAN mezzo-soprano
Annina Violetta’s confident and maid HİKMET SESAR soprano
Dancers: Fezal Esmen/Engin Akoğul


Time: 1850
Place: Paris and vicinity




RECEPTION AFTER THE PERFORMANCE

1956.03.03
With the President of Turkish Republic, Celal Bayar
Reception photos
Photos © HAYDAR YALNIZLAR, Ankara

















STATE OPERA MAGAZINE                                               
1956 February

HAKİMİYET DAILY NEWSPAPER                                               
1956.03.05                                                                                              

HÜRRİYET DAILY NEWSPAPER                                               
1956.03.05  

SES WEEKLY MAGAZINE                                             
1956.03.05

“Spectacular Traviata”

On March 3rd, 1956 Saturday evening, we saw a splendid opera execution. With Leyla Gencer, guest conductor Arturo Basile from Italy, tenor Carlo Zampichi and baritone Remo Iori, the execution was so remarkable that it will be remembered for a long time. (Said Gürel)

AKİS WEEKLY MAGAZINE                                             
1956.03.10  

YARIN PAZAR MAGAZINE                                             
1956.03.10

Thanks to her voice and technique, Leyla Gencer’s operatic talent is approved even by the most picky music enthusiasts. (Müjgan Kutucular)

SES ART MAGAZINE                                               
1956.03.17  
VEREM SAVAŞ BALOSU
 
Her şeyin olduğu gibi, baloların da seçkini, beğenileni, önceden beklenen vardır. Bu kış, en çok özlemi duyulan iki balo uğruna çırpındı her kes: Çocuk Esirgeme Kurumu Verem Savaş Derneği'nin baloları. Birincisi şubatın son haftasında Hariciye köşkünde yapıldı ve gidenleri bile pişman etti. İkincisi martın ilk haftasında Operada yapıldı ve hatırası gönüllerde kaldı.
İkisinin de kötünün kötüsü, bir müşterek tarafları vardı: Basınla ve bilhassa bu tip işlerle ilgili olanları unutmaları. Daha doğrusu aramamaları. Hatta, hatta. garip prensip kararları ile ekarte etmeleri.
Birincisine uğrayamadım. İkincisine, kibarlıkları ile beni hayran bırakan Güler ve Kaya Berkin çiftinin ayırdıkları davetiyeyi göstererek girdim. Ev sahiplerini ayıplamıyorum. Bu gibi işlerde "Parayı verenin düdüğü çalması" tabiidir. Yalnız, onların düdükleri sadece bilet alıp verirken öter. Basınınki ise, dünyayı benimsemişlerin arasında geçer akçedir. O kadar ki, Batılılar, yaptıkları işin birkaç satırlık anonsu için, avuç dolusu para bile harcarlar. Bizde ise, gazeteci, dapdaracık kesesinin ağzını açmak zorunda kalır çok kere.
Zekiye Yazıcıoğlu ile İbrahim Gencer'in kontrol ettikleri kapıdan, dostça selamla karşılanıp girdikten bir az sonra, kaygım da küskünlüğüm de dağıldı. Üstelik hak bile verdim ev sahiplerine. Çünkü, yiyeceklerin azlığından şikâyet edenlerle, boşuna koltuk işgal edeceklerini kendileri de bildikleri halde, bedavacılıklarını büsbütün çekilmez hale getirenlere karşılık, birisinin isyanını belirtmek borcumdur.
Verem Savaşa yardım, hepimize düşen bir borçtur, diyordu. Biz bile bilet paralarımızı ödeyerek geldik. Kimsenin gücenmeğe hakkı yok davet etmeyişimize. Yiyeceğin azlığı da bahis konusu değildir. Biz davetlilerimizin sayısını ve burada yenebilecek miktarı hesaplayarak hazırlandık. Fırsatını bulan tabak dolusu alırsa, bir kısmının aç kalması tabiidir.
Ev sahibini yerden göğe kadar haklı bulduğumu, bu hakikat karşısında kabul ettim ve kendisiyle arkadaşlarına yaptığım serzenişi geri aldım. Üstelik de, biraz geç olmakla beraber, davetiyemi ayırdıkları halde beni bulamadıklarını öğrenip utandım.
Zaten, Leyla Gencer'le İtalyan artistlerin yarattıkları Traviata Operası öylesine başarılı oldu ki, onun ardından gelen balonun daha ilk anlarında, herkes gibi benim de alınganlıklarım uçup gitti. Kapıldım gecenin coşkun neşesine. İçi dışı gülenlerden, konuşma isteği duyanlarımdan ne derleyebildimse, onları sunacağım bu yazımda sayın okurlarıma.
Her zaman Parterin ilk koltuklarında gördüklerimizin bile bu operayı balkonda, eşlerinden ayrı yer erde seyredişleri, ev sahiplerinin samimiliğine inanmamızı gerektiren bir gerçek oldu.
İşte ünlü operatörümüz Recai Ergüder. Balkonun arka sıralarından birinde, yananayız. Bu günlerde, hiç kimse onun kadar gözüme hoş görünemez. Zaman zaman gözümde melekleştiği bile oluyor. Çünkü, hayatımı bıçağına bırakmam yaklaştı. Uvertür başlamak üzere iken verdiği söze göre, iki gün sonra neşterini karnımda hissedip, şu mendebur ülser derdinden kurtulacaktım ama, Tanrı uzun ömür versin, şimdi ben kendimden çok Dergimi düşünüyorum. Onuncu doğumunu görmeden, birkaç hafta elden bırakırsam, okurlarımın adını unutmalarından korkarım. Sayın Ergüder'in, vaadini birkaç ay unutmamasını dilerim. Bu dileğimi destekleyen bir koruyucu Meleğim daha var: Beyhan Ergüder. İki perde arasında kocasına benim için verdiği kesin direktif, akan suları durduracak kadar inandırıcı idi. Sevimli operatör eşine “Sadi’yi keseceğim” derken, dişçiyi görür görmez acılarını unutanlar gibi, sancılarım dindi. Şimdilik dişimi bu gecenin, filmlerde gördüğümüz Saray balolarını andıran muhteşem kıyafetleri, üzerinde durulmağa değer bir özellikte. Her ne kadar erkeklerin, miadını doldurmuş, deforme olmuş fraklarıyla smokinleri göze batıyorsa da kadınların tuvaletleriyle mücevherlerine diyecek yok doğrusu. Dilediğiniz kadar hayalinizi enginlere salıp, Hülya Ülkelerinin perilerini düşünebilirsiniz.
İlk konuştuklarımdan, iri gözlerinin güzelliğiyle tanınmış Necla Sürenkök, sarı siyah karışığı giyimine yakışan tatlılıkla gülüyordu. Sarı tüller içinde lavanta çiçeğini andıran Alman güzeli Maria Höhn, göz doldurucu boyu posu ile pek alımlı idi. Beyaz danteller içinde orkideler kadar hoş görünen Özkan, Toker, dudaklarından silinmeyen gülümseyişleriyle en çok beğenilenlerdendi. Bu gece Fazilet Apa dan benden yana. İki abone bulduğunu müjdelediği zaman dilim tutuldu ama, kalemim işledi.
İlkin üç perdelik La Traviata operasını seyrettiğimiz için, ancak gece yarısından tam yarım saat sonra başlayan Verem Savaş Balosunun, bir özelliğini daha anmadan geçmek olamaz. Birçok eserlerini canlı ve zarif mankenler üzerinde gördüğümüz üç sanatkâr terzi aramızda idiler: Dost ve insancıl Sabiha Keyn, şen, tatlı Vedia Aksoy, biraz Kaf dağına bakan Belkıs Yalın. Üçünün de dikişi dile getiren öyle tuvaletleri vardı ki bazılarının içindekiler bile sönük kalıyordu.
Ayrıca, mum dibine ışık vermez ve terzinin kendine yarayacak iğnesi bulunmaz sözlerini de unutturuyordu bu üç şık giyimli Terzi.
Dikişten söz açılınca, bütün modellerini eliyle çizdiğini sonradan örendiğim Ayten Hekimoğlu'nu alkışlamamak haksızlık olur. Her toplantıda, hemen en şıklar arasına katılmasını bilen bu zarif varlık, tuvaletinin işlemeleriyle hemen göze çarpıyordu.
Alt salona inince, büfeyi bile unutturan bir Aşk Dansıyla karşılaştım. Nermin ve Yavuz Abadan çifti, çılgınca Bugi Vugiye dalan gençlerin arasında, baş başa vermiş, öylesine müzikle dansın büyüsüne kapılmış Munis Faik, Hayrettin ve Hâle Ozansoy üçgeninin SES'imize karşı gösterdikleri ilgi, sayfalarımızda görünmeleriyle de beslense, teşekkürümüz iki kat olacak. Şimdilik tebrikleriyle yetinip bekliyorum. Şeytanın ayağı kırılsın diye...
Sabiha Keyn'in nefis bir kreasyonu olan petrol mavisi tuvaletiyle Evin Ulusan, genç kızlarımızın sevimlilerinden Gülmen Yetkin'le Ayşe Ulus, süzülerek salonları dolaşırlarken, ben çok sevimli iki doktorun havasına kaptırdım kendimi, Dr. Şehûr Ökten’le Ezher Ökten, Dr. Celal Tümer'le Fehime Tümer, kendi ilgileri teşekküre az değermiş gibi, bir de jeolog Temuçin Aygen'i daimî okurlarımız arasına almak dostluğunu gösterdiler.
Balonun birbirinden üstün güzelleri arasında, beyaz çiçekli tül tuvaleti, boyundan atma uzun eşarbı, gülüşü kadar çekici gamzeleri ile hoşa giden birisi hakkında sayfa dolusu yazı yazmak isterdim ama, ne yazık ki tanışmıyoruz. Merdiven başında, yakışıklı bir gencin uzattığı lokmaları bembeyaz dişleriyle alırken, yem gagalayan güvercinlere benzettim. Doğru mu, yanlış mı bilmiyorum. Gıyabında, Birsen Pekkal olduğunu söylediler. Eğer bu satırlarımı okur ve konuşma isteği duyarsa, telefon numaram derginin kapağında. Şimdiden kendisine teşekkür etmem boşa gitmez sanırım.
Bu temsili baloda Leyla Gencer' in oyunu ne kadar alkışlandı ise, salona geçtiği zaman tuvaletiyle kapı da o kadar beğenildi. Onun kadar beğenilen birisi de Mualla Abut oldu. Koyu kırmızı üzerine sarı yaldızlar ve beyaz simlerle işlenmiş brokar kumaşla sarı çantası, pırıl pırıl göz alıyordu.
Yunan stili, beyaz tuvaleti, uzun boyu, kış içinde baharı hatırlatan yemyeşil gözleri ve sayfalar dolusu yazı isteği veren güzelliğiyle Leyla Tepedelenli, efsaneleşmiş tarih olaylarından çıkma kahramanları andırıyordu.
Kendileri için sütunlarca yazı hevesi uyandıran ve her zaman göz alıcı tesir yaratan üç zarif varlıktan daha söz açmadan geçilemez bu kraliçeler gecesinde: Kahve rengi selefon organzesiyle Sabahat Zeytinoğlu, çifte beyazlar içinde Harika Yardımcı ve Feriha Ökmen. Bir aralık, Nedim dans ederek önümden geçen Ökmen'le selamlaşırken, "Tanışıyor muyuz?" diye serzenişte bulundu. O çekici haliyle kollarındaki Feriha Ökmen'i bu akşam görmemenin, güneşe göz yummak gibi bir şey olacağını kulaklarına fısıldayacaktım ama, dans neşelerine kapılıp kendimi unuttum.
Kemal Zeytinoğlu ile Samet Ağaoğlu'nun bu geceki cömertliklerinden bana da sevindirici pay çıkması, çalışmamı hızlandıracak ve okurlarımı etme imkânlarını daha memnun sağlayacak kadar içimi aydınlattı. Teşekkürüm az gelir.
Her zaman zarif, her zaman hoş görünmesini bilen Ihsan Çavuşoğlu ile, bol neşesi, konuşkanlığı ve sıcak kanlılığı ile dikkati çeken Maarif Vekilimiz Ahmet Özel dans ederlerken, yanımdaki beş kişilik grup, her ikisinin de meziyetlerini sayıp döküyordu. Ne mutlu bu kadar iyi tesir bırakabilenlere!..
"Sahne de salon da güzelliklerle dolu bu akşam" diyen Samet Ağaoğlu, sanat çevrelerimizin bir numara 11 ilgililerinden olan Neriman Ağaoğlu için yazdığım bir yazının yayınlanmasını onaylarken, sevincimi, Hatice Akkın'ın, iyi kalpliliğinden doğan iltifatları artırdı. Bir az sonra da iki dostlarıyla birlikle, Nihal ve Necmi İnanç çiftinin iyiliklerini övmek fırsatını buldum. Onlar için duyduğum hoş şeyler, az insana nasip olur.
Ferhan Onat, Doğan Onat, Belkıs Aran ve Tayjet Aran, Cumhurbaşkanımızın uzattığı ele eğilirlerken, İtalyan artistleriyle birlikte oynayıp parlak bir Traviata yaratan Leyla Gencer için, Celal Bayar'ın şu övünç verici sözlerini not ettim: "Galibiyet bizde kaldı".

TTOK BELLETENI                                             
1956 April

OPERA MAGAZINE                                               
1956 September

STATE OPERA MAGAZINE                                               
1960.01.09

BİZDE OPERA

(1948-1960)

Bizde mazisi henüz çok yeni olan Operamız Batı anlamıyla çalışarak bugüne kadar birçok eserler vermiştir.

1948-1949 Opera Mevsiminde: Palyaço (30), Carmen (7), Madama Butterfly (5) defa temsil edilerek opera mevsimimiz başlamıştır.

1950-1951 Opera Mevsiminde: Rigoletto (34), Tiefland (16)

1951-1952 Opera Mevsiminde: Tosca (32), Yarasa (24), Fidelio (8)

1952 1953 Opera Mevsiminde Konsolos (26), Sevda İksiri (24), Kerem (22)

1953-1954 Opera Mevsiminde: La Traviata (10), Madama Butterfly (4), Cosi fan tutte (22). Lucia di Lammermoor (21), Yugoslav Balesi (3), Oratoryo (Atatürk) (2)

1954-1955 Opera Mevsiminde: Konsolos (4), Tosca (7), Manon (12), Sevil Berberi (11), Il Trovatore (11), Tebessümler Diyarı (15), Hoffman’ın Masalları (6)

1955-1956 Opera Mevsiminde: Rigoletto (7), Paganini (28), Maskeli Balo (11), Don Pasquale (13), Telefon & Medyum (9), Cavalleria Rusticana & Palyaço (8), Don Juan (9), La Traviata (10), Satılmış Nişanlı (7)

1956-1957 Opera Mevsiminde: Satılmış Nişanlı (9), La Boheme (19), Fakir Talebe (13), Carmen (11), Van Gogh (9), La Traviata (13), La Sonnambula (5), Rigoletto (3)

1957-1958 Opera Mevsiminde: La Sonnambula (9), Il Boccacio (23), Cosi fan tutte (7), Sevil Berberi (40), Aida (19), Faust (3)

1958-1959 Opera Mevsiminde: Faust (27), Akıllı Kız (18), Van Gogh (11), Lucia di Lammermoor (16), Turandot (20), Madama Butterfly (8) defa temsil edilerek

1959-1960 Opera Mevsimine Madama ButterflySaraydan Kız Kaçırma operası ile girilmiştir.

Sizleri, 1960 yılının ilk eseri olan Salomé operasıyla baş başa bırakır, iyi ve mesut yıllar dileriz, muhterem seyirciler.