LA TRAVIATA

Giuseppe Verdi (1813 - 1901)
Opera in three acts in Italian
Libretto: Francesco Maria Piave after Alexander Duma’s play La Dame aux Camélias
Premièr at Teatro la Fenice, Venice – 6 March 1853
26, 31 May 1956
Teatr Wielki, Warsaw
 
Conductor: Aleksander Tarski
Chorus masters: Stanislaw Nawrot / Zdzistaw Gorzynski
Stage director: Zbigniew Sawan
Scene and costumes: Zofia Wegierkowa
 
Alfredo Germont lover of Violetta LESLAW WACLAWIK tenor
Giorgio Germont his father MARIAN WOZNICZKO baritone
Gastone de Letorieres a young man about town WITOLD ZALEWSKI tenor
Baron Douphol a rival of Alfredo ROBERT MLYNARSKI baritone
Dr. Grenvil KAZIMIERZ WALTER bass
Marchese d’Obigny JOSEF WOJTAN bass
Giuseppe servant to Violetta n/a tenor
Violetta Valery a courtesan LEYLA GENCER soprano
Flora Bervoix her friend KRYSTYNA BRENOCZY mezzo-soprano
Annina Violetta’s confident and maid WANDA CZUBAK-TURZANSKA / IRENA KARWAT (31.05) soprano
 
Time: 1850
Place: Paris and vicinity

Photos © R.S.W. "PRASA" Centralna Agencja Fotografiezna, Warszowa








SIGHTSEEING IN WARSAW, RIVER VISTULA

1956 MAY

VISITING CHOPIN'S HOUSE IN ZELZOWA WOLA

1956 MAY
Leyla Gencer met Turkish Poet Nazım Hikmet who was in exile in Moscow and Turkish writer and journalist Zekeriya Sertel, during a concert in Chopin's house in Zelazowa Wola.

ZYCIE WARZASY                                                 
1956.05.25                                                                                 

TTOK BELLETENI No.175                                               
1956 August

NAZIM HİKMET'İN SON YILLARI 1970

THE LAST DAYS OF NAZIM HİKMET BY ZEKERİYA SERTEL            
Leyla Gencer met Turkish Poet Nazım Hikmet who was in exile in Moscow and Turkish writer and journalist Zekeriya Sertel, during a concert in Chopin's house in Zelazowa Wola.

LEYLA GENCER'LE KARŞILAŞMASI
 
Akşama operaya gidecektik. O sırada Varşova' ya gelmiş olan ünlü Türk opera artisti Leyla Gencer, o akşam ilk defa sahneye çıkacaktı. Bu bizim için bir fırsattı. Bir sosyalist memlekette Leyla Gencer gibi büyük bir artisti seyretmek bizim için bulunmaz bir mutluluktu.
O akşam opera, hıncahınç doluydu. Perde açılıp da Leyla Gencer sahneye çıkınca bütün öteki artistler siliniverdi. Türk artisti bir anda sahneye hâkim olmuştu. Öyle güzel söylüyor, öyle ustaca oynuyordu ki, sahnedeki Polonyalı artistler rollerini unutup onu seyre dalmışlardı. Seyirciler heyecandan nefes alamaz hale gelmişlerdi. Leyla Gencer dünyayı kaplayan şöhretinin gerçek sahibi olduğunu göstermişti. Bizim de göğsümüz kabarmıştı. Bir ara perde arasında sahne arkasına gidip kendisini candan tebrik etmeyi düşündük. Ama yadırgar diye cesaret edemedik. Bu isteğimizi al- kışlarımızla ifade etmeye çalıştık.
Ertesi sabah Chopin'in evinde verilen özel bir konsere gittik. Chopin'in Varşova'dan kırk elli kilometre uzakta bir köyde geniş bir bahçe içinde güzel bir evi vardı. Her pazar sabahı burada Polonya'nın en usta Chopinisti, yani Chopin'in eserlerini en iyi çalan piyanist, Chopin'in evinde, Chopin'in piyanosunda, Chopin'in eserlerinden yapılı bir konser verirdi. Konsere gelenler bahçede çiçekler arasına konan sıra ve iskemlelere oturup dinlerlerdi. Piyano çalınan odanın açık pencerelerinden dışarıya musiki sesi yayılıyordu. Sanki Chopin'in kendisini dinler gibiydiniz. İşte biz de bahçede dinleyiciler arasına katıldık. Açık ve güzel bir havada Chopin'i dinledik.
Chopin'i dinlerken hayalim bu büyük Polonyalı kompozitörün hayatı üzerinde dolaşıyordu. Chopin memleketini bırakıp Paris'e yerleşmişti. George Sand adında ünlü bir Fransız kadın yazarıyla sevişmişti. Bu yüzden uzun bir süre Fransa' da kalmış, vatanına dönememişti. Polonyalılar vatanlarını çok severler. Büyük sanatçının yurduna dönmemesinden üzüntü içindedirler. Nihayet Chopin'i yurda davet etmek üzere Paris'e bir heyet gönderirler. Bu heyet Paris'te Chopin'i bulur ve ona vatandaşlarının isteğini bildirir. Sonra da kendisi- ne bir torba içinde hediye olarak, vatan toprağı verirler.
 
«ELBET BİZE DE BİR GÜN VATAN TOPRAĞI GETİREN BULUNUR»
 
Nazım Hikmet'e bu olayı hatırlatınca, Elbet, dedi, bize de bir gün vatan toprağını getirenler bulunur. Ona gerçekten vatan toprağı getirenler oldu. Ne var ki, ölümünden sonra ve bir Sovyet vatandaşı tarafından. Ve getirilen toprak Moskova'daki kabrinin üstüne döküldü.
Biz böyle üzüntülü düşüncelere dalmışken konser bitiverdi. Halk dağılmaya başladı. Bir de baktık Leyla Gencer evin balkonunda dolaşıyor. Hemen fırlayıp koştum, Leyla Gencer'in yolunu kestim.
Leyla Hanım, dedim, dün akşam tesadüfen sizi dinledik. Göğsümüz kabardı, sizi hem kendim hem de Nazım Hikmet adına candan tebrik ederim.
Leyla Hanım şaşırdı.
Kimsiniz efendim? dedi!
Biz iki gurbet kurbanıyız hanımefendi. Vatandan uzak ve vatan özlemi içinde yaşayan iki Türk, Nazım Hikmet ve Zekeriya Sertel.
Leyla Gencer'in cevabını beklemeden ayrılıp uzaklaştım.
Leyla Gencer bize vatan toprağını değilse bile, vatan kokusunu getirmişti.